Kadın haklarına yönelik bulabildiğim en erken tarihli ilkeli tartışma, on dokuzuncu yüzyılın büyük Osmanlı yazarı, Genç Osmanlılar'ın lideri Namık Kemal tarafından 1867'de Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanmış bir makalede yer almaktadır:
Kadınlarımızın insanlığa çocuk doğurmaktan başka faydası yokmuş gibi görülüyor; müzik aletleri veya mücevherat gibi sadece bir hizmet nesnesi olarak görülüyorlar. Ancak cinsimizin yarısını hatta belki de daha fazlasını kadınlar teşkil etmektedir. Onları başkalarınin maişetini ve gelişimini sağlamaktan alıkoymak halk iştirakinin temel kurallarını ihlal etmektedir. Sanki milletimiz yarısı felçli bir vücuda benzemektedir. Ancak kadınlar zihni ve fiziki yeterlilikleri bakımından erkeklerden aşağıda değildir. Kadim zamanlarda kadınlar savaş dahil bütün erkek faaliyetlerine iştirak ediyordu. Köyde kadınlar hâlâ tarım ve ticaret işinde ortaktır ... kadınların aramızda böyle ayrı tutulmasının sebebi onların tamamıyla cahil, hak ve sorumluluk, fayda ve zarara dair hiçbir şey bilmedikleri yönündeki algıdır. Kadınların bu konumu dolayısıyla birçok kötü sonuç doğmaktadır. En temelde bu durum, çocuklarını kötü yetiştirmelerine yol açmaktadır.
"Neyi yanlış yaptık?" sorusu ise doğal olarak ikinci bir soruyu doğurdu: "Nasıl düzeltiriz?" Geleceğe yönelik en iyi umutlar bu soruda ve bulunan çeşitli cevaplarda yatıyor.
Bir toplumda bir şeyler artık gizlenmeyecek veya görmezden gelinemeyecek kadar yanlış gitmeye başladığında sorulabilecek çeşitli sorular ortaya çıkar. Dün Avrupa bugün ise Ortadoğu için en yaygını şudur: "Bunu bize kim yaptı?" Tarihte en büyük krizle yüz yüze gelen Osmanlılar ise farklı bir soru sordu: " Hata neredeydi?"
Bilimsel akım edebiyat ve hukuk duvarlarını kırmıştı. 19. yüzyılın coşkulu ve iyimser liberalizmi duvarda bir gedik açmış, bu kanal vasıtasıyla o zamana dek kapalı olan Müslüman elitlere yeni fikirler önce damla damla gelmiş sonra ise sel olup akmıştı.