Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hüsnüyusuf Güzellemesi

Ayla Kutlu

Hüsnüyusuf Güzellemesi Sözleri ve Alıntıları

Hüsnüyusuf Güzellemesi sözleri ve alıntılarını, Hüsnüyusuf Güzellemesi kitap alıntılarını, Hüsnüyusuf Güzellemesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
-Biliyor musun, babam öldü benim... -Deme yahu? Gördün mü ölüsünü? -Gördüm elbet. Babam o benim. Hem öldüğünde gördüm. Hem de bu sabah. Yıkarlarken bir de başına götürdüler üstelik. Sert be...Donmuş gibi -Tüh be, ben hiç ölü görmedim. -Gel benimle...İlk benim babamı gör.
Görmediği, bilmediği, yüreğini kabartmadan geçip gitmiş olaylar vardı. Zamanın aynı parçasındaki ve çok yakınlarındaki birçok şeyi öğrenmek şansı yoktu. Var olan şeyler, kendisi için oluşmuyordu.
Reklam
Demek beni kimse sevmiyor. Herkes düşman. Ben de hiçkimseyi sevmiyorum zaten.
Eski bir cocuklugun ardında
Yine de uzaklıklar yaşamın ve deneyimlerin içine giriyo, çıkıyor, anılar oluşturarak oluşturularak yahut unutularak birikiyor ve dağılıyordu.
Sonbahar Hikayesi
Eylül'ün ilk günüydü.Takvimlerde... Sonbahar baslamamıştı. Doğa yazın içindeydi, yüzüyordu. Sonbahar önce bir koku olarak doğduğundan onu insanlara kokusu algılattığından, yoktu daha. Takvimleri ne bilimsel kitapların yazdıkları yeterince doğru değildi. İnsan ve onun duyguları tersini söylüyordu çünkü.
Sayfa 127Kitabı okudu
İnandırmak için uğraşıyorum: İnanmıyorsun. Boğazın derin sularına gözlerini saklamış o kızı, bulamıyorum ben. Bulsam bile alamıyorum. Çiçek özünü emmeye ilk kez çıkmış bir arının coşkusunu sana aktarmasını sağlamaya gücüm yetmiyor. Ama... Biliyorum, unutmuyor. Ezberlediği ve beklediği o adreste, sana sunmak için...balını biriktiyor.
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Zaman çok uzaklara gidebilen, değişiklikler oluşturan bir şey değildi. Böylesi bir gücü düşünemezdi. Zaman ona göre, yalnızca, geceyi ve gündüzü isteğine göre getiren ve götüren olağanüstü bir boyuttu.
Sayfa 104 - Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Ağustos 1984, “Eski Bir Çocukluğun Ardında” öyküsünden alıntıdır.Kitabı okudu
Anlayıverdi: Duvarcı ustaları duvarları içten örüyorlardı. O yüzdendi mutsuzluklar. Ustalar içlerinin bütün kırgınlığını burada bırakıyor, zehirlerini buraya döküyorlardı. Kendisi de onlara benzemişti sonunda. Doğrulamıyordu, çıkamıyordu bu delikten. Karanlığa düşüyordu, boyuna düşüyordu. Yapayalnız ve sevgisiz...
Ne kadar çok söz tutulamıyor. Bizim koşullarımızda, insan söz vermekten değil, söz etmekten bile korkuyor giderek. Savaşlar çıkıyor, öyle ya da böyle. Ölüyor insanlar. Hep ölüyor, doğar doğmaz ölüyor. Hükümle doğuyorlar çünkü.
Sayfa 89 - Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Ağustos 1984, “Bal Biriktiren Kız” öyküsünden alıntıdır.Kitabı okudu
Reklam
Hüsnüyusuf guzellemesi
Ev boşaldı...Emine o tek odada, bir buruşuk örtü kadar yüksekliği olan küçülmüş adamın ne denli çok yer kapladığını, çıkıp gittiğinde ardında ne büyük bir boşluk bıraktığını gördü, şaştı.
Bal biriktiren kız
Denizdeyken, rüzgarın hepsini uzaklara sürüklediğini sandığım kuşlar, az ötede şişman ve duyarsız hemen hemen kımıldamaya bile üşenerek bir meydan genişliğindeki koca taşlığı doldurmuşlar. İnsanlar, insanları avlamak için bu kuşları kullanıyor. Kuşlar ise her iki grubu. Hiç bir şey için kavgaya girismeksizin yaşıyor onlar. Tümü doygun. Kuşlar haklı, yem satanlar da. Bence en haklı olanlar kuşlara yem serperek bir anlık bile olsa bir sevinci tatmak isteyenler.
Sayfa 163Kitabı okudu
“Savaş, büyükler aralarında konuştukları için, çocukların kafalarına gizlice sokulmuş, ne olduğu pek bilinemeyen, belirsiz bir korkuydu. Beslenmemiş çocuk gövdelerini kapıp kaçmak için köşe başlarında bekleyen bir canavar…” “Yine de uzaklıklar yaşamın ve deneyimlerin içine giriyor, çıkıyor, anılar oluşturarak yahut unutularak, birikiyor veya dağılıyordu.” “Tanıyor kendini. Bedeninin gereksinmesi kafasındaki çalışma gücü ve isteğiyle ilişki kurmuş. Kesintisiz ilişki kurmuş. Kim var böyle olan? Bir duvarı var etmede, kişinin doğum sancısına benzer bir sancı çektiğini ve çekmesi gerektiğini kim biliyor? Yalnızca kendisi.” “Çünkü ekonomi kuralları doğa kuralları kadar gerçekti. Baş eğilirdi onlara.” “Özlediği ama özlediğini ayrımsamadığı bir sürü şeyin ötesinde uyumak kolay mı?” “Büyük umutlar, sonraki dönemlerde gelecekleri varsayılan insanlara saklandı. Bir bölüğü zaten bizden önce yaşamış olanların toprağında çürümüştü.”
Neler yapmış şu insanoğlu? Ne anıtlar, ne saraylar… Başı gökte yiten Babil sarayını bile yapmış. Büyüklüğe özenmiş, görkeme özenmiş… Neden hiç mutlu olmamış hiçbir yerde, hiçbir devirde? Çünkü, yaşadıkları yerin harcına, örgüsüne yüreği eklememiş, bunu aklına bile getirmemiş. Hep zorlamış. Zorlanmış. Kendisini, başkalarını. Gücü zorla alıp, karşılığını vermeyip, duyguları nefrete dönüştürüp, bundan da hiç tedirginlik duymamışlar. Kim bilir kaç kölenin, kaç işçinin sırtının terine gözünün yaşı, ciğerinin kanı eklenmiştir.
Sayfa 79 - Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Ağustos 1984, “Mikail Usta” öyküsünden alıntıdır.Kitabı okudu
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.