Tekdüze hayatımızın hızına kendimizi kaptırmış, son sürat uçuruma doğru ilerliyoruz adeta.
Nereye gittiğimizi düşünmüyoruz, düşünemiyoruz.
Denir ki; "Düşünen durmalı ki düşünme harekete geçebilsin."
Zira "Düşünme aklın hareketine verilen addır" son sürat koşuşturma içerisinde düşünmek bu yüzden zordur, "durup düşünme" tabirini de böyle yorumlamak gerekir.
Konuşuyorsak sözcükleri iyi anlamak, düşünüyorsak kavramları iyi bilmek, yaşıyorsak duyguları iyi tanımak zorundayız. Çünkü kelimeleri anlar, kavramları bilir, duyguları ise tanırız.
O halde sözcükleri anlamadıkça dile, kavramları bilmedikçe düşünceye, duyguları tanımadıkça kendimize dair, kısacası anlamadan, bilmeden, tanımadan hazret-i insana dair asla sağlıklı bir tasavvurun sahibi olamayız.
" Ey talip, asıl marifet kalbin secdesidir;azaların secdesinden maksat da kalbi secdeye davettir.
Bak bakalım, kalbin hiç secde ediyor mu?
'Secde de nedir?' diye soruyorsun.
Bir kere daha söyleyeyim: Secde hiç olmaktır, hiçleşmektir. Hiçleşmek ise, bir daha asla kalkamayacağın bir biçimde yüz sürmektir toprağa!
Sen bu secdenin izini, alınlarda değil, kalplerde ara!
Şayet bir kalpte bu türden bir secdenin izini buluyorsan, hiç tereddüt etme, yüz süreceğin toprağı bulmuşsun demektir. O haldeyken bırak kalbin o kalbe secde etsin..!"