Öne Çıkan İki Aşina
kitaplarını, öne çıkan İki Aşina
sözleri ve alıntılarını, öne çıkan İki Aşina
yazarlarını, öne çıkan İki Aşina
yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Zavallı insan oğlunun bu yarış düşkünlüğü ne bitip tükenmez bir ruh hastalığı idi. Büyüklerde olsun, küçüklerde olsun hep, bu buydu. Şimdi bakıyorum, spor denen alışkanlık da cemiyette ya da milletler arasında bir yaklaşma, bir dostluk bağı bir muvâsalat yolu olmayıp, iki tarafın da birbirine: 'Ben senden kuvvetliyim', 'Hayır ben senden daha üstünüm!' dâvâsından ibâret boğuşu, şâhitler karşısında ispattan başka nedir ki? Hep: 'Ben' ve 'Ben kazanayım da sen ne olursan ol!' kaziyesi, dünya, dünya olalı beri sürüp giden bir mücadeleden başka neyle izah olunabilir?"
"Şu halde biz de: 'Ne imiş bu millî romantizm?' diye kendi kendimize soracak olursak, şu kısa cevapla sözümüzü bitirelim:
Türk milletine âit bütün güzellikleri, değer ve hasletleri bir aşk ve şevk hâlinde tâ yüreğinde hissetmek, fikir milliyetçiliğinde kalmayıp gönül milliyetçisi olmak ve nesilleri bu heyecan ile yetiştirmektir."
Gece ile gündüz birbirlerinin tam zıddı olduğu halde, birbirinden ne kadar tatlı, kavgasız ve nizâsız ayrılırlar. Sen de karanlıklara tân etmeden edep ve saygı ile aydınlığa doğru süzülüp git.
Dünya durdukça Hâbil'le Kabil karşılıklı çatışmakta devam edeceklerdir. Ammâ, büyük insan için bu didişme ve çekişmeler, denizin üstündeki hava kabarcıkları gibi her an batıp çıkan ve deryânın birliğine halel getirmeyen yaradılış oyunlarıdır.
Kanunî Sultan Süleyman'ın atının gümüş eğeri kırılınca, bir yeniçerinin tamir etmesi padişahın hiç de hoşuna gitmemiş ve: " Orduma san'atkârlar sızmış," diyerek esef etmişti. Askerlikle san'atın bağdaşmadığı anlayışının şimdi çok gerilerde kalmış olduğunu düşünmek hiç değersiz sayılmaz. Zira askerlikle teknik artık yan yana, hatta iç içe olduğuna göre el hünerinin makinenin yabancısı olması nasıl düşürülebilir?
"Fatih Sultan Mehmed, Trabzon Rum Devleti'ni Osmanlı hudutlarına katınca, Prens Aleksis İstanbul'a gelerek bugünkü Beyoğlu'na yerleşmiş ve sonra da müslüman olmuş, konağını da burada kurmuştu. İstanbul halkı da prensten bahsederken ona Beyoğlu demiş ve zamanla onun ikâmetgâhının olduğu bu semt Beyoğlu ismiyle künyelenmiş ve gide gide burası koskoca bir semt oluvermiştir."
Bu imtihanlara ne lüzum var, diyecek olursanız, rûhî tekamülümüz için olduğunu söylemeye bilmem lüzum var mı? Bir buğday tânesi, sürülüp tırmıklanmış tarlada kara, yağmura göğüs vermeyecek olursa başak verir mi?