Varsın insan yığınlarını kana boyayan Hâbil-Kabil kavgaları sürüp gitsin. Ammâ sen, ey âdemzâde, çekişmelerin silindiği, kinlerin, benlik dâvâlarının kuvvetten düştüğü ve sevginin taht kurduğu kendi gönlüne sığın. Huzur ve âsâyişi, putlardan arınmış bu mâbette ara. Zira o mâbedin mîmârı, mihrâbını sevgi kıblesine karşı kurmuştur. Var git orada Hakk'a secde eyle. Sakın: "Ben bu kıbleyi göremiyorum!" deme. Dünyâda bir görünmezlikler vardır ki gözümüzün gördüğü madde perdesi, o görünmezliklerin yolunu keserek asıl görünmesi lâzım olanı bizden gizler.
İnsanoğlu için beğenmediklerinden intikam almanın en kestirme çâresi, onlara benzememektir. Gerçeklerin etrâfında uyur gezer gibi dolaşan ve bir türlü de hakîkatlerle âşinâlık kuramayarak kendi zaaf ve düşüncelerini ilâh ittihaz edercesine onlara sarılan kimseler mevcuttur.
"Şu halde kabâhati gençlikte değil, daha ilkokuldan başlayarak yüksek tahsil devirlerine kadar gençliğin zihnine gereken millî hassâsiyeti verememiş maârif politikamızda ya da politikasızlığımızda aramak gerekmez mi?"
Öyle ya... Bu dünyaya ayak basıp temel atanın karşısına bir gün, ayağına çelme takacak olan bir başkası çıkıp sahip olduklarını ele geçirmeyecek midir ? Ama o çelme takana da dünya yar olmayacak ve bir gün topladıklarını o da başkalarına devretmek zorunda kalacaktır.