Ahlakta araçlarla amaçlar arasında ayrım yapması, araçların kendisinden çok amaç üzerinde durması, ahlaki eylemlerin değerlerini kendilerinde değil amaçlanan şeye bizi yaklaştırmalarında görmesi, Aristoteles'in en azından ahlaki amaçlar kadar onları gerçekleştiren araçlar olarak ahlaki eylemlerin de önemli olduğu, onların kendilerinin de ahlaki eylemler olarak ahlaki değerlendirme ve yargılamaların konusu olması gerektiği gibi hususları gözden kaçırmasına veya yeter derecede onlar üzerinde durmamasına neden olmuş görünmektedir.
Sayfa 264 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Her duyguda veya eylemde kötüyü veya erdemsizliği temsil eden iki uç; ifrat ile tefrit, gereğinden çok ile gereğinden az , bir de iyiyi, erdemi temsil eden bir orta nokta, yani gereği kadar olan vardır.
Örneğin korku duygusu veya etkilenimini alalım. Bir gereğinden çok korku vardır, bir de gereğinden az korku ve bunların her ikisi de kötüdür, erdemsizliktir. Gereğinden çok korku, ödleklik, tabansızlıktır; gereğinden az korku ahmaklıktır, duyarsızlıktır. Gereği kadar korku yani altın orta cesarettir.
Sayfa 277 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Eğer felsefenin gerçek anlamda kurucusunun Platon olduğu sözü doğruysa, Aristotales de gerçek anlamda bilimin kurucusu olarak kabul edilebilir.
Aristoteles, Ortaçağ Müslüman filozoflar ve yazarlar tarafından kendisine verilen "İlk Öğretmen" insanlığın ilk öğreticisi sıfatını gerçekten ve tümüyle hak etmektedir.
Aristotales sadece büyük bir bilim adamı, büyük bir bilim kuramcısı, büyük bir bilim tarihçisi değildir. O aynı zamanda büyük bir filozof, Platon'la birlikte Yunan dünyasının yetiştirmiş ve bütün felsefe tarihinin görmüş olduğu en büyük filozoftur. O, bu özelliğiyle de Ortaçağ Hıristiyan dünyasınca tanındıktan sonra kendisine verilen "Filozof" unvanını veya şerefini aynı ölçüde hak etmektedir.
Sayfa 13 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Şairin görevi meydana gelen şeyi değil, meydana gelmesi mümkün olan şeyi, yani olası veya zorunlu olmasından ötürü meydana gelmesi mümkün olan şeyi tasvir etmektir.
Şair ele aldığı hikaye veya olay örgülerinden çok onları ölçülü (vezinli) mısralar halinde dile getirdiğinden ötürü şairdir.
Çünkü şairi şair yapan eserindeki taklit unsurudur ...
Şair, konusunu herhangi bir gerçek tarihi olaydan almasıyla şair olmaktan çıkmaz.
Çünkü tarihi olaylar arasında bazıları aynı zamanda mümkün veya muhtemel oldukları için gerçekleşmişlerdir ve şair bu özelliklerinden dolayı onları ele alan kişidir.
Sayfa 380 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu