Acıyla artık biliyordum ki "kusursuz aşk" aşkın ismiydi ve o da her şeyin ismi gibi sadece alemlerin de üstündeki alemde duruyordu. Her şey gibi aşk da O'nun (c.c) güzel isimlerinden birinin yansımasıydı sadece.
Neydi benim arkadan gelen günler içinde hissettiğim? Öfke mi? Yanılgının acısı mı? Hayal kırıklığı mı? Hayatın kırgınlığı mı? Nefret mi, kin mi? Kurtulmak istediğim halde bir türlü kurtulamadığım bir sevdanın acizliği mi? Ne benim yürüyebildiğim ne bana doğru yürünülebilen bir halin zahmeti mi? Hak etmediğime inandığım halde maruz kaldığım netice mi? Nedenini, nasılını anlayamadığım bir hali ifade edememenin bunaltısı mı? Bir daha ömür boyu karşılaşamayacağımı bildiğim çok güzel bir şeyi yitiriyor olma telaşı mı?
Onun bir daha ömür boyu karşılaşamayacağı kadar büyük bir aşkın sahibi olan benim, yitmeme, ölmeme dur bile demeyişine duyduğum hayret mi?
Ten mi? Yürek mi?
En derin noktasında okyanusun yüzüne bırakılan inci tanesinin dibe inmesi için geçmesi gereken zaman kadar hızlı, bir o kadar da sakin oldu onu sevişim.
Hayatta başıma gelebilecek en güzel şeydi. Onun gelişinden evvel ne varsa hepsi hükmünü yitirdi, kendi geçmişimi yeniden kurdum. Onunla yorumladım ondan evvel yaşadığım her şeyi. Onsuz bir geçmişim hiç yoktu.