Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim

Münevver Ayaşlı

İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim Gönderileri

İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim kitaplarını, İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim sözleri ve alıntılarını, İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim yazarlarını, İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
191 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Bir mümine vakur kadının, Osmanlı münevverinin ve İstanbul hanımefendisinin hatıralarını okudum. Gayet nahif bir dille; vakaları ve şahısları vakarla tahlil etmesi çok hoşuma gitti doğrusu. Cümlelerinde ise bir Osmanlı ağırlığı da hissedilmesi apayrı bir güzellik oldu benim için. Hanımefendi'nin Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerini de görmesi, bu devirleri Münevver hanım gibi insanlardan dinlemesini de ayrıca tavsiye ederim.
İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim
İşittiklerim Gördüklerim BildiklerimMünevver Ayaşlı · Timaş Yayınları · 201369 okunma
Mösyö Massignon, bir gün derste Kur'an-ı Kerim'de geçen "Ye'cüc ve Me'cüc"lerin Türk olduklarını alenen ve ders olarak takrir verdi. Beynim atmıştı, bu sefer, ben onu kapıda bekledim ve yakaladım, sordum: -Evet, dedi, bunu İslâmiyet'i kabul etmeden evvelki Türkler için söyledim, Türkler Islâmiyet'i kabul ettikten sonra böyle bir şey mevzu bahis olamaz ve fakat, dedi, Islâmiyet'ten uzaklaşırlarsa yine "Ye'cüc-Me'cüc" olurlar, bunu da iyi bilsinler ve dikkat etsinler, dedi ve sözünü kesti.
Sayfa 171Kitabı okudu
Reklam
Burhan Toprak'ın Hazreti İsa'ya karşı merbutiyet ve meclubiyeti fazla imiş. Sebeb-i mevcudat s.a.v. Efendimiz Hazreti Muhammed ile Hz. İsa'yı daima mukayeseye yeltenirmiş. Bu müşkilini, büyük mürşid Abdülhakim Arvasî Hazretlerine de sormuş, "Hazreti Muhammed'in üstünlüğü nedir?" Abdühâkim Arsavî Hazretleri cevap olarak: Beşeriyetleri, buyurmuşlar. Arif olana bu kadarı kâfi...
Sayfa 166Kitabı okudu
Zira, bizde tahsil ile kültürü birbirine karıştırırlar, tahsili olan adamda kültür de var zannederler, halbuki bu ikisi, yani tahsil ve kültür birbirinden o kadar başka, o kadar ayrı şeylerdir ki...
Sayfa 139Kitabı okudu
Milliyetçilik, başka derin bir maneviyat ile desteklenmeyen milliyetçilik bizce çok kuru, yalınkat ve zayıf kalıyor.
Sayfa 136Kitabı okudu
Evet, sağ cephe, kendi kişilerini az tanıyor, bu meyanda Peyami Safa Bey'i de dörtbaşı marur bir şeriatcı zannederler. Hayır, Peyami Safa Bey bence, sadece milliyetci büyük bir mütefekkir idi ve dindar değildi. Bîaman bir Sultan Abdülhamid düşmanı idi. Hatta Sultan Abdülhamid kerimelerinden Ayşe Sultan'a, Milliyet gazetesinde, kendi sütünunda, çok çirkin bir yazı yazmış ve Sultan'a şöyle hitap etmişti: "Ayşe Hanım babanız bir katildir." Halbuki Sultan Hamid'in devr-i saltanatında bir tek kişinin burnunun kanamamış olduğu bu gün artık herkesçe teslim edilmiş bir hakikattir. İdamlar, sehpalar, ölümler devri memlekete İttihadçılarla beraber gelmişti.
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
Hamdullah Suphi Tanrıöver bahsini tatlı ve sempati ile bitirelim. Bana en sempatik gelen fıkrasını, vaktiyle Müfide Ferid Tek Hanımefendi'den dinlemiştim. Bir gün yine dil bahsi ediliyormuş, mutad zevat, hepsi yine Atatürk'ün yanında, Yusuf Akçora Bey de orada ve Atatürk'e ısrar ediyormuş: - Bülbül doğru değildir, bunun asıl Türkçesi "bılbıl"dır, bundan böyle biz de bülbüle, bılbıl diyelim. Mustafa Kemal başa nerede ise bu teklife evet diyecek. Oradan yine inler ve ağlar gibi bütün ikna hünerini kullanarak, Hamdullah Suphi Bey: -Aman Paşam, aman Paşam, güzel ve tatlı bülbülümüzü, bılbıl yapmayalım, diye yalvarmaya başlar, Mustafa Kemal Paşa da Hamdullah Suphi Bey'in teklifini kabul eder. Demek ki, güzel ve tatlı bülbülümüz, bülbül kalabilmiş ise, bunu Hamdullah Suphi Bey'e borçluyuz.
Sayfa 101Kitabı okudu
İnsan psikolojisinden bî behre, cehele güruhu İttihadcılar. Yalnız din, devlet ve millet aleyhine olan işlerde, en ahmâk İttihadcı bile bir dahî kesiliyordu.
Bundan başka, Hamdullah Suphi Bey, bana selâm vermeyi de öğretti! Bana: -Ağdalı bir dille selâm vermeyiniz veya Fransızca "Bon jour", "Bon soir" demeyiniz, bakın size ne güzel bir selâm öğreteceğim demişti, gündüzleri "Günaydın" geceleri "Tünaydın". Bu sefer suali ben sormuştum. Günaydını anladım, fakat tünaydın ne demek, nereden geliyor? Hamdullah Süphi Bey izahını yaptı: - Kuşlar, tavuklar, horozlar, geceleri tünemez mi? Tün gece demek, tün aydın da Bon soir'ın mukabili... Buyrun bakalım, güzel Türk diline, daha o zamandan konmuş, küçük bir kundak Hamdullah Suphi Bey'in icadgerdesi Günaydın memlekette bir hayli tutundu, fakat tünaydın bir türlü tutunamadı.
Halide Edib, İstiklâl Harbi'nde iki roman yazmıştı: "Ateşten Gömlek" ve "Vurun Kahbeye". Ateşten Gömlek kıymetli bir eser değildi, yalnız adı güzeldi, zira Anadolu hakikaten ateşten gömlek içinde idi. İkinci romanı "Vurun Kahbeye" hakikaten çok mühimdi. Zira, zafer elde edildikten sonraki rota ve tandans gösteriliyordu. Din düşmanlığını, fanatizmi, tutulacak sakat yolun önderliğini bu kitap yapıyordu.
Reklam
Anadolu'nun yatırı çok, fakat yazarı yok. Zaferi yazmıyorlar fakat Anadolu evliyaları zaferi yapıyorlardı, himmetleri hazır olsun. Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Ruşen Eşref üçgeni ise İstiklâl Harbini yazamazlardı, nitekim yazamadılar. Halide Edib de yazmadı. Bunlar maaşlı, aylıklı yazarlardı. Yine kendi tabirlerince mebus tayin ediliyorlardı. Yakup Kadri Bey, bir gün evinde: -Mebus tayin olunmasam, ilk mektep öğretmeni bile olamam, demişti. Zaten bütün bu insanlar, fikir ve heyecan adamı değillerdi, bunlar ikbal adamları idiler. Tasavvur edilebilir mi ki memleketin en buhranlı en fırtınalı ve her şeyin her an değiştiği veya değişeceği bir devirde daima ikbalde kalabilsinler. İlmî yazı değil, gündelik ve siyasî yazı yazsınlar ve Hacıyatmaz gibi hep ayakta kalabilsinler. Herkes kelleyi koltuğa almış, hapishanelerde çürürken, İstiklâl Mahkemeleri cayır cayır işlerken, bunlar rahat bourgois hayatı sürebilsinler. Halbuki hakikî inkilâplar, kendi öz evlatlarıyla beslenir. Fransa büyük ihtilâli buna en güzel bir misaldir. Yoksa hem ihtilâlci ol, hem devrimci ol ve kırk küsûr sene, kendine şöyle rahat kapitalist ve burjuva hayatı temin et ve rahat döşeğinde ecelinle öl. Böyle sonunu tatlıya bağlıyan bir ihtilâl ve devrim, hiçbir memlekette gösterilemez. Kelleyi koltuğa almadan da, ne hakiki ihtilalci ne devrimci hiç kimse olamaz.
Allah hiçbir milleti, kaba saba, kültürsüz, idraksiz, cahil idarecilerin eline koymasın, zira izmihlâl muhakkak...
Büyük şairimiz Varşova'da elçi, oranın ileri gelme Yahudilerinden birine sormuş: -Niçin Polonya'da Yahudiler bu halde de, Londra Yahudileri Aristokrat, Site'nin en muteber kimseleri? Yahudi cevap vermiş: -Her memleket, lâyık olduğu Yahudiye sahibtir.
Zira eskiden, Türk terbiyesinde hiç övünülmez ve övünmek ayıp sayılırdı. Halbuki şimdi övünmek talim bile ettiriliyor.
İstanbul'u tanımak, bilmek ve sevmek başlı başına bir kültür. Acaba, Istanbul'u tanımayan, bilmeyen, sevmeyen var mı? Varmış, acaba bunlar nasıl nesneler imiş?
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.