Yazar kitabın önsözünde, dünyaya gelişimizin adil şartlarda olmadığını, bazılarının hayata 1-0 geride, bazılarınınsa önde başladığını dile getirmiş. Hatta bu skor kimileri için daha da açık farkla başlayabiliyor... Bizim eksikliğini hissetmediğimizden şükrünü unuttuğumuz duyulardan mahrum olarak dünyaya gelenlerden bahsediyorum, engellilerden.
Yazar bu kitabında bizlere işitme engelli küçük bir kızın penceresinden bakma imkanı sunuyor.
Üstelik engellilerin yaşadığı bu sıkıntıları yine öyle bir toplumsal sorunla sentezlemiş ki okurken kendisini takdir ettim. Bu sorun, 'Adalet sistemimiz ve cezalar suçluları engelliyor mu, suçları ortadan kaldırıyor mu?' Sorunuydu.
Birçoğumuz gibi cezaların etkisiz olmasını dert eden yazarımız, suçluların ıslah edilmesi ve topluma kazandırılması ile daha ferah bir toplum olacağımızı anlatmış. Üstelik bunları oldukça sade, akıcı üslûpla hikâyeleştirerek anlatmış.
Oktay, Fatoş ve Çiçek karakterleri üzerinden hem cezaların değil suçluların iyileştirilmesi, hem de işitme engelli insanların ve yakınlarının yaşadığı sıkıntılar anlatılmış.
Ceza yerine ıslah kulağa ütopya gibi gelse de
kimbilir belki hayaller gerçek olur bir gün...
Ben kitabın farkındalık oluşturma amacını beğendim. Yazarımız
Selahattin Tomar 'a başarılar dilerim ve hediyesi için bir kez daha teşekkür ederim.
Keyifle okuyun kitap dostlarım.
Herkes zaman zaman kendine açacak yeni, temiz bir sayfa ister.Ancak hayat öyle bir hak tanımaz. Daha önce yazdıklarını silmek gerekir. O zaman da ya iz kalır, ya da sayfa yıpranır.
Kime sorsanız derdini kimseye anlatamıyor veya kimse onu anlamıyor. Hepsi anlatıyor, ama hiç kimse kimseyi anlamıyor. Kendini anlatmadan önce kimseyi anlamak istemeyen insanlar topluluğu.