Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam'ın Siyasal Söylemi

Bernard Lewis

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Osmanlı İmparatorluğu'nda Müslüman millet de bir taneydi ve bu terim Türk, Arnavut, Arap, Kürt ya da Müslüman cemaati içinde yer alan başka etnik gruplar için, hiçbirini ayırt etmeden, hepsini birden ifade ediyordu. Osmanlılar dış dünyayı bile ayrı gözle görüyorlardı. Sultanların Kraliçe I. Elizabeth'e gönderdiği ilk mektuplarda kullanılan hitap şekli "Saadetlü Hıristiyan Cemaatinin faziletli leydisi, İsa tarikinin muhterem koruyucusu, Nasıra İmamının halkının başı, ihtişam ve şanın timsali, İngiltere vilayeti Kraliçesi," idi. İngiltere'nin kraliçesi oluşu dördüncü derecede gelmekte ve özelliği belirtirken de İngiltere'den küçümseyici bir biçimde vilayet olarak söz edilmektedir.
Gerçekten de devletin oluşumuna ve yaptığı işlere katılma hakkını da ifade eden bir terim oluşu ve kökeni itibarıyla Fransız ve Amerikan devrimlerine, eski Yunaniştan’ın kent devletlerine dek uzanan bir geçmişe sahip oluşuyla yurttaş sözcüğü Müslüman siyasal yaşamının bütünüyle dışındaydı. Bu nedenle de İslam’ın siyasal dilinde karşılığı yoktu.
Reklam
Tarihçi et-Taberi, Halife Ömer ile ilk İranlı Müslüman Selman arasındaki konuşmayı zikreder: “Selman, ‘ Ömer bana sordu: Ben kral mıyım halife mi? dedi. Selman, sorusuna şöyle yanıt verdi: ‘Müslümanların tarlasına toprağına bir dirhemcik bile vergi koyduğunda bunu hukuksuz, haksız yerde kullanırsan halife değil, kralsın demektir! ve ‘Ömer ağladı.’
İslam’ın tarih üzerine düşünmesi, gözlem yapması, siyasal analizlere başlaması ise bunun tam tersi yönünde olmuştur: Bir yenilgi ile değil, bir zaferle; bir imparatorluğun çöküşü ile değil, doğuşu ve yükselişiyle başlamıştır. Müslüman gözlemciler için, daha ilk günlerden itibaren, siyasal otorite insani bir kötülük ya da katlanılması zorunlu bir şeytan değil; ilahi bir lütuf olarak ortaya çıkmıştır. Siyasal gövde ve onun içindeki egemen güç, sunduğu iman bilinsin, yasaları yürüsün, muhafaza edilsin diye Allah tarafından emredilmiştir. Hıristiyanlar gibi, Müslümanlar da Allah’ın insanoğlunun işlerine müdahele edebildiğine ve insanoğlunun önüne çeşitli sınavlar koyabileceğine inanmaktadır. Ama İslam’a göre, Allah kullarını sınamaktan çok, onlara yardım etmeyi; özellikle de dünyada muzaffer olmaları, en üstün düzeye çıkmaları için yardım etmeyi sever.
Müslüman siyasal yazınında yöneten ile yönetilenlerin karşılıklı görevleri ve yükümlülükleri konusunda yapılmış birçok tartışmalara rastlanmaktadır. Bu tartışmaların odağında üç önemli konu bulunmaktadır: (1) yönetenin seçilmesi, atanması ya da irsi olarak yöneten konumunu devralması; (2) yönetenin yönetilenlere karşı, yönetilenlerin ise yönetene karşı yükümlülükleri; ve (3) bunlara bağlı olarak, otoritenin ve itaatin kapsamı ve sınırları.
Otoritenin genel ve soyut anlamda karşılığı olarak kullanılan bir başka sözcük ise Sultandır. Bu sözcük de Kuran'da kimi yerde iktidar, kimi yerde koruyucu ve kimi yerde de özellikle etkin iktidar anlamlarında ve sık sık mubin-sultan mubin; bildirilmiş otorite sıfatlarıyla kullanılmış bulunmaktadır. Kuran'da, ayrıca, birinin diğeri üzerinde yetkisini kullanması anlamında da geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, buradaki kullanımı, erken İslam dönemlerinden beri sürüp gelen bir anlam. Halife Muaviye tarafından Irak'ı yönetmesi için gönderilen Ziyad'a atfedilen ünlü bir söylevde, Ziyad'ın buradaki insanlara hitaben "Sizleri Allah'ın bize verdiği yetkiyle (Sultan) yöneteceğiz." deyişinden de bu anlaşılıyor.
Reklam
Önemli devrimler, meydana geldikleri ülkeden çok uzaktaki ülkelere kadar yansıyan sonuçlar doğurur.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.