Sorgucular, karşılarına getirilen gencecik yurtseverleri acımasızca suçluyorlar, yakaları simli, kara giyimli yargılayıcılar, bol bol tutuklama kararları veriyorlardı, kararmış eski yapıların yılgı dolu salonlarında.
En çok da sandığın içinde duran kitaplarını bulunca deliye döndüler. Hepsini alıp götürdüler. "Almayın, bırakın "dedim, dinlemediler, ha? Onları o kadar kızdıracak neler vardı o güzelim kitaplarda?