Mallarmé'den Manet'ye, Dali'den Nietzsche'ye bilindik işbirlikçiler; bilgisayarların artık "programcı talimatların" dan serbest bırakıp aygıtların kendi aralarında "mırıldanması"na ve "rastgele takılmaları"na izin verilmelerine olanak tanınması gerektiğine; mesajı olmayan sanatı, hümanist olmayan edebiyatı kabul etmenin ne kadar da zor olduğu: Prust'un Kayıp Zamanın İzinde kitabındaki bir sahne: Eski aristokratların bir Paris salonunda yüzlerini buruşturarak kendi kendilerinin mumyası haline gelmesi, oracıkta ihtiyarlaması ve tabi ki Duchamp'in Merdivenden İnen Çıplak tablosunun Manet'ten bir iz içermesi...
Ve tüm harikulade günlere rağmen zor her şey....
Sorgulamaların birinci ağızdan, eğlenceli bir romana dönüştürürken deneme, kurmaca, eleştiri, anı tarzlarını birbiriyle harmanlandığı bir eser.
Kayıp düşünceyi, geçici düşünceyi, kaynağı belirlenemeyen düşünceyi yalıtırsak sistem tarafından delirtildiğimizi yani deliliğimizin gündelik olduğunu anlamaya başlarız.
Stanislaw Lem gelecek kurgusunda (artık bizim için geçmiş olan zaman için) 20. yüzyılda, 80'lerin sonunda konuşan bilgisayarların "on beşinci bit hanedanlığı" nda bu aygıtları artık " programcı talimatlar" dan serbest bırakıp aygıtların kendi aralarında "mırıldanması"na, "rastgele takılmaları"na mola vermelerine olanak tanımak gerektiği ortaya çıkmıştır, der. Bu düzensiz etkinlikler makinelerin öz becerilerini tazelemelerine yardımcı olacaktır...
Zaman içinde Nietzsche'den insanlığın bilgisini sevgiden çok korkunun ilerlettiğini öğrendim, çünkü korku ötekinin kim olduğunu ve ne istediğini bulmaya sevk ediyordu insanı.