"E, peki," dedim, "Hamlet'in bu yerli malı versiyonunda, bana düşen nedir?
Tamam, elbette genç Selçuk’un, masumiyet timsali Filiz'ciğin sözlüsü ve kısmetsiz Danimarka Prensi Hamlet, Filiz'in de Ofelya olduğunu; bu durumda babası Osman ağanın her işe burnunu sokmaya meraklı, iyi niyetli ama çok geveze Polonius rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz hale geldiğini ve hikâyeye uyacaksa tabii,
Selçuk'un, hayaletten gerekli bilgiyi almasını müteakip, babasını öldürüp yerine geçen, üstüne bir de annesini yatağına alan Clau-dius Şahap Amca'sından intikam almak için deli ayaklarına yatarak harekete geçeceğini, arada Osman Ağa'nın kazayla, Filiz'in de intihar ederek canından olacağını anlamıştım. İşin çatısı, ilk bakışta, büyük ustanın, defalarca kullanıldığı halde elbette asla eskimeyen şablonuna, romanlarda kullamılacak kadar benziyordu ve
olayların gelişiminin de, hani demiştim ya, Vedat işin içine girdiğinde illa saçma yönlere doğru gideceği kabul edilirse, saydıklarımın hepsinin yaşanması beklenebilirdi.
İyi de, Shakespeare'in ölümsüz tragedyasına, muhtemelen işin suyu çıkmasın diye koymadığı özel dedektiften, yani benden istenen neydi?