Yalnızca bir gün yaşıyorlardı çarkıfelek çiçekleri. Günle birlikte doğuyorlar, gün batarken solmaya, kurumaya başlıyorlar, ölüyorlardı. Fakat kuruyup düşen her çiçek yeni bir sürgün olarak fışkırıyordu topraktan.
Zaten ''kedi nankördür, köpek sadıktır'' türünde ortalama felsefe yapanlara bir dikkat edin; eğer onlara köpek derseniz hakaret, kedi derseniz iltifat kabul ederler.
İslam Dünyasında ise kediler hiç bir dönemde Ortaçağ Avrupası'ndaki gibi bir kıyımla karşılaşmadılar. Hz. Muhammed'in de ''Müezza'' adında bir kedisi olduğu ve kedi alım-satımını yasakladığı anlatılır.
''Erkek egemen''Hristiyan toplumda yaşlanan erkekler ''bilge'' sayılırken, aynı yaşlardaki kadınlar artık çocuk doğuramadıkları ve bir işe yaramadıkları için aşağılanıyorlardı.
Kedilerini kaybeden Eski Mısırlılar yas tutup kaşlarını tıraş ederlermiş. Bir kediyi kaybetmek, niçin bir başka şeyi kaybetmek kadar acı ve yürek burkucu olmasın ki?
Kararlı bir kedi karşısında insanoğlunun yapabileceği fazla bir şey olmadığını, sahiplerinin onların karşısında sürekli yenik düşmelerinin bir ''alın yazısı'', bir kaçınılmazlık olduğunu kendi deneyimlerimden biliyorum.