Zamanın göreceli, yani kişiye ve içinde olduğun yer ya da duruma göre farklılık gösterdiğini duymuştum daha önce. Fakat zamanın hem bu kadar uzun, aynı zamanda da bu kadar kısa geçebileceğini hiç bilmiyordum.
Hiçbir şey değil mesele, hiçbir şey engel değil bir şeyler olmaya. Ne kekemelik, ne görmemek, ne duymamak, ne yürüyememek, ne konuşamamak..
Hiçbir şey engel değil, inanmaya.
Hiçbir şey değil mesele, hiçbir şey engel değil bir şey olmaya. Ne kekemelik, ne görememek, ne duyamamak, ne yürüyememek, ne konuşamamak...
Hiçbir şey engel değil, inanmaya.
Başarmaya.
Mutlu olmaya!
Hiçbir şey...
Bir gün sormuştum anneme, kekeme olmamdan dolayı üzülüyor mu diye. Bana öyle bir yanıt vermişti ki, bir daha bu konuyu açmak gerekliliğini görmedim ve onun sevgisine sorgusuz sualsiz teslim oldum.
Şöyle demişti annem:
"Canım oğlum... O ilk kez heceleyerek 'an-ne' dediğin an yaşadığım tarifi mümkün olmayan mutluluğu tekrar tekrar yaşıyorum ben, bana kekeleyerek her 'an-ne' deyişinde. Belki kusursuzca, tek seferde 'anne' desen, diyebilsen, çoktan unutup gidecektim o anı. Sen her kelimenle, benim için yeniden doğuyor, sanki yeniden ve ilk defa 'an-ne' diyor, içimi bir kat daha sevginle dolduruyorsun, güzel meleğim..."
"... Fakat düşününce, her insanın bir şekilde kekeme bir hayat sürdürdüğünü az da olsa anlayabiliyorum. Hayat, düzgün ve akıcı konuşan insanlar için de pek kolay olmamalı. Herkesin bir kekeme, aksak yönü vardır şu hayatta muhtemelen."