Her geçen gün içi daha fazla daralıyordu. Artık bu hayata dayanamıyordu. Kaçmalıydı bütün bunlardan. Zaten yaşamak dahil her şeyden bıkmıştı. En başından beri tüm bunlar kendi hatası olmasına karşın Daha ne kadar sürdürebilirdi böyle bir hayatı.
Bu memleket ne zaman kurtulur biliyor musun? Koştura koştura gelip bizlerle yatıp kalkan o herifler sağda solda herhangi birimizi görünce yanlarındakine; "yahu bu şehri şu pis travestilerden temizleyemediler bir türlü" demedikleri zaman kurtulur. Çünkü bu memleketi ikiyüzlülük batırdı.
Bir insanın gerçekten istediği takdirde her şeye yeniden başlaması belki de sandığı kadar zor değildi. Bunları düşünürken aylardır kararan, ağırlaşan ruhunun inanılmaz bir şekilde hafiflediğinin ayrımına vardı.
Cezası buydu işte: Hep korkarak yaşamak. Aslında şimdiden başlamıştı yaptıklarının bedelini ödemeye. Belirsizlik, şüphe, korku, hep sürecek olan bir paronaya. İşte en kötü ceza.
Her şeyin bir bedeli vardı ve o bedel de kendisini hiç korkutmuyordu. İnsan uğruna bunca tehlikeyi göze aldığı, böylesi keyif aldığı bir şeyden neden vazgeçsindi ki?
"O zaman vakit varken kurtların dökmeli, herkesten ve herşeyden alacağını almalı. İçinde bir ukte kalmamalı. Her zevki, her heyecanı, her aşırılığı, uçukluk kaçıklık ve sapıklıkları yaşamalı."