Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kitab-i Mürşid-i Pend-i Ahmediyye

Ahmed Mürşidi
10/10
1 Kişi
2
Okunma
2
Beğeni
1.498
Görüntülenme
Bilindiği gibi Âmid, Diyarbakır ın eski adidir. Kitabımızın şair ve yazan Ahmed Mürşidi Hazretleri de nice büyük fikir ve fazilet adamları yetiştirmiş. bu feyizli toprak­larda doğmuş, büyümüş ve olgun bir dane gibi yine o topraklara gömülmüş olduğu için oraya nisbetle kendilerine Amidî (Diyarbakırlı) denmiştir. Ancak ne yazık ki, pek değerli eserler vermiş diğer birçok büyükieriraiz' hakkında olduğu gibi yazarımızın hayatı hakkında da kaynaklarımızda fazla bilgi bulmak mümkün olmadı. Bütün araş­tırmalarımıza rağmen ancak yazarımızın hemşehrisi Ali Emirî'nin Tezkire-i Şuarâ-i Âmid (Diyarbakırlı Şairler Ansiklopedisi) adlı eserinde etraflıca bilgi bulduk ve onu sadeleştirerek aynen iktibas ettik. Elde edilen bilgilere göre yazarımız tahminen Hicrî 1100 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Bu tarih Milâdî 1689 yılına rastlar. Ne garip bir tecellidir ki, yazarımızın yeni Türk alfabesiyle eserinin tam metninin ilk kez, hem de böyie şiir özelliğini koru­maya çalışan sade bir nesirle açıklaması eklenmiş olarak yayınlanması doğumunun tam 300'üncü yılında gerçekleşmektedir. Bir başka garip tecelli de bu eserin iç forma­larının birkaç sene önceden dizilip basılmış, yayınlanmak için sadece ilk formasını beklemekte bulunuşu ve bunun da ancak bu sene, yazarımızın doğumunun 300'üncü yılında mümkün oluşudur. Gerek Ali Emirî'nin çok etkilendiği olağanüstü müşahedeye, gerekse bu son tecellilere bakarak gerçekten yazarımızın «Mü'minler ölmezler» hükmü gereğince Hay sırrına mazhar olmuş bir ruhaniyet ve kudsiyet sahibi okluğunu düşün­memek mümkün değil. Fakat bunun daha belirgin örnekleri asıl orun eserindeki söz­lerin diriliğinde görülmektedir. Kitabın başında kendisini «Muvahhid kullarından Ahmedi'dir/Diyarıbekrî şehr-i Âmidî'dirs diye takdim eden yazarımız, kısaca Pendnâme diye de anılan bu kitabım 1159 (M. 1746) yılında yazmış. Daha çok Ahmediye adıyla tanınmış ve yayılmış olan bu eser, yazıldığı günden itibaren o kadar büyük bir ilgi görmüş, elden ele yazılarak o kadar hızla yayılmıştır ki, kısa denecek bir zaman zarfında yalnız yazıldığı Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içinde kalmayarak Türkçe konuşan bütün Müslüman toplu­luklar arasında, İran'dan, Kırım, Kazan ve Turan'a kadar büyük bir coğrafya üzerinde dinî bir destan gibi yazıla ve okunagelmiştir. O kadar ki, bazı parçaları mevlitlerde, bazıları annelerin ninnilerinde, düğünde - dernekte bir doğuş neşesiyle bestelenerek söylenegelmiştir. Ölümlerde gözyaşına, doğumlarda sevinç seslerine karışarak halkımı­zın vicdanına Allah, Peygamber ve fazilet sevgisini yerleştirmekte belli başlı kültür ve terbiye araçlarından biri olmuştur. Eserin iki buçuk asra yakın bir zamandan beri bu kadar büyük bir rağbet görme­sinin sebepleri arasında onun çok temiz bir Türkçe iie yazılması yanında hikmetli öğüt­lerini ibretli kıssalarla süsleyerek çeşitli seviyelerden hemen herkese anlatabilme hü­nerini de zikretmek gerekir. Mükemmel bir tevhid tahsili gördüğü anlaşılan yazarımız, bu birleyici ve birleştirici üslûbu ile o günden bugüne pek az yazara nasip olan öyle bir gönül imparatorluğunun sultam olmuştur ki, saltanatına zeyâl yoktur. Esere hâkim olan bu birleştirici güç, onu bu topraklar üzerinde Türk-îslâm kültürünün iskeletini şekillendiren başlıca eserler arasına katmıştır. Esasen bu büyük gücü Türk - îslâm ta­savvuf edebiyatının bütün büyük örneklerinde görmek mümkündür. Onları zaman üstü bir hayata ve ölümsüzlüğe ulaştıran da budur. Bütün bu seçkin özelliklerinden ve halktan gördüğü rağbetten dolayı Ahmediye kitabının kendisinden sonra bazı benzerlerinin yazıldığını, bazen de bunların birbirine karıştırıldığını görüyoruz. Nitekim edebiyat tarihlimizde Ahmediye diye anılan birkaç tane eser bulunmaktadır. Bunlardan biri 15. asırda Hamdullah Hamdi tarafından ya­zılmış olup Muhammediye diye de anılan eserdir. Diğeri yine 15. asırda Hacı Bayram'ın halifelerinden Yazıcızâde Mehmed Bican'ın yazdığı Muhammemiye'dir ki, Ahmediye diye de anılır. Üçüncüsü Bayramiye tarikatı mensuplarından Mahmud bin Mehmed tarafından 14. asırda yazılmış olandır ki, Mahmudiye diye de anılır. Nihayet dördün­cüsü 1?. asırda yazılmış ve halk arasında en yaygın şöhrete sahip olan işbu Ahmed Mürşidi Hazretlerinin yüce eseridir ki, yanlış olarak Muhammediye sahibi Yazıcızâde Mehmed Bîcan Efendinin kardeşi Ahmed Bîcan'a izafe edilir. Nitekim bu kitabın is­tanbul'da 1290 (M. 1873) yılında basılan taşbasması nüshasında da eserin yazan olarak Yazıcızâde Ahmed Bîcan gösterilmiştir. Bizim üzerinde çalıştığımız ve yayınımıza esas aldığımız nüsha ise bu gibi yanlışlardan uzak olarak 1303 (M. 1885) yılında Matbaa-i Osmaniye'de basılmış olan nüshasıdır. Burada bir noktayı daha açıklığa kavuşturmak gerekir ki, yazarımız, 447'nci say­fada Mutmain Nefs'den başlayarak Marziyye (Beğenilmiş) Nefs'in, Âşık Nefs'in, Ko­nuşucu Nefs'in, Fakir Nefs'in, Geçici Nefs'in anlatılması bahislerinde bunların hakikatini değil de bu iddiada bulunan kimselerin yanlış anlayışlarım açıklayarak yermektedir. Meselâ Mutmain Nefs bahsinde, bu nefs derecesine erdiğini ve veli olduğunu zannedip herkesten müstağni olduğunu düşünen, iyi veya kötü başına her ne gelirse ona boyun eğip bunu Allah'a tevekkül etmek sanan cahil zahidleri, bu yanlış anlayışlarının Cebriye mezhebine varacağını söyleyerek uyarmaktadır. Keza Marziyye Nefs'in anlatılması hali­sinde yaniiş düşünenlerin cüz'î ihtiyan inkâr sonucuna vardıklarım, dini ve küfrü eşit gördüklerini söyleyerek bütün bu nefs dereceleri hakkında yanlış anlayışlar: düzeltme­yi, onlar hakkında maiûm olan nazarî ve kitabî bilgileri tekrarlamaya tercih etmiştir. Elbette ki, bu tutum, bütün bu nefs derecelerini bihakkın anlamış ve hazmetmiş oian yazanınızın, onların hakikatini inkâr ettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Nihayet yazarımız, Ergin Nefs (nefs-i Kamile)'in anlatılması bahsiyle Dokuz Nefs'in hikâyesini düzel­terek tamamlamaktadır. Bu son nefs derecesinde yanlış anlayışlardan arınmış olan doğru yolu, şeriata, tarikata ve hakikate uygun biçimde derli toplu anlatıp açıklamaktadır. İşte bütün bu yönleriyle elinizde bulunan bu kıymetli eser, gerçekten çok büyük bir din, ahlâk, hikmet, edeb ve edebiyat eseridir. Şiir şeklinde yazılması ona başka bir güzellik ve akıcılık katmaktadır. Fakat yeni nesillerin onu kolayca anlayıp ondan daha çok zevk alabilmesi için bugün anlaşılması güç olan Arapça ve Farsça kelimelerin, bazı kapalı ibarelerin, vezin zarureti dolayısiyle hazfedilmiş kelimelerin açıklanıp be­lirtilmesi gerekiyordu. Burun için de, kitabın asıl manzum metniyle birlikte, bugünkü Türkçe sadeleştirmesini de verdik. Bu sadeleştirme esnasında da, gereken yerlerde ka­palı ibareleri açıkladık, açık ve sade olan yerleri aynen bıraktık, şiiriyeti ağır basan yerlerde bu ağırlığı bozmamağa gayret ettik. Ayrıca, asıl metni doğrudan doğruya okumak ve anlamak isteyenlere kolaylık olmak üzere kitabın sonuna oldukça geniş bir lügatçe de ekledik. Yararlı olmasını ümid ederek sunuyoruz.
Yazar:
Ahmed Mürşidi
Ahmed Mürşidi
Çevirmen:
H. Rahmi Yananlı
H. Rahmi Yananlı
Tahmini Okuma Süresi: 19 sa. 50 dk.Sayfa Sayısı: 700Basım Tarihi: 1 Ocak 2010İlk Yayın Tarihi: 1887Yayınevi: Bedir Yayınevi
ISBN: 9789758514991Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.