Kolları Bağlı Doğan kitaplarını, Kolları Bağlı Doğan sözleri ve alıntılarını, Kolları Bağlı Doğan yazarlarını, Kolları Bağlı Doğan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Toplum büyük, o küçüktü. Büyüğün küçüğe hoşgörüsü yoktu ki. Her şey karşılığıyla olurdu oysa. Çocukluğundan beri ona bir kez olsun yüz vermeyen, aksine onu dışlayan, ondan korkan, çekinen bir toplum, ona ne vermişti de şimdi Niyazi' den ne istiyordu? Onu okullarında mı okutmuş, fabrikalarında mı çalıştırmıştı? Toplumun başarısızlığının bir ürünüydü o.
Kendinden başka kimseye bıçak, jilet atmış değildi. Bütün öfkesi, hıncı, içinden çıktığı toplumaydı aslında. Gücü yetmeyince kendine yöneltiyordu hırsını. "Ne olmuş senin bedenine böyle?" diye sorduğumda aldırmaz görünüyor, "Ne yapayım? Bedenimin romanı bu dayı," diyordu.
Bir hasta da dilekçe yazdırma hastasıydı.
Dilekçelerini Vali'ye, Paşa'ya, Başbakan'a, Devlet Başkanı'na, Peygamber'e, gökyüzünün yüce katına diye başlayarak Allah'a seslenen sözlerle yazdırırdı.
Mahkum düşünce suçlusu ise dört koldan izlenir. Kiminle konuşuyor, neler okuyor, neler yazıyor, izlenir. Esrar, eroin, hap içen, ırz düşmanı, hırsız bir mahkum, siyasilerden daha az tehlikelidir, yönetime göre.
...kitap yığınının en üstünde, ünlü romancımız Yaşar Kemal'in İnce Memet'i ile Maksim Gorki'nin Ana romanı görünüyordu. İnce Memet, "Günümüzün Abdi ağalarını görün işte!" der gibi anlamlı bir biçimde kalmıştı kitap yığınlarının üstünde.
İnsanın içinde bulunduğu psikolojik ortam değişince, algıları da değişir. İnsanın içinde daha önce var olan yaşanılmış, kazanılmış kimi güzel duygular kaybolur gider. Yerini karamsarlığa bırakır.
"İşkence konseri" bu. Notasız, çalgısız, çığlık çığlığa bir bağırmadır bu. Bu konser sürecek, solistler bol nasıl olsa. Tümümüz solo sıralarımız gelince bağırtılıp çağırtılacağız.
Bedensel işkence yapılmayınca, o insan, işkence görmemiş mi oluyordu? İşkence yapmaları bir yana, hücrelere tıkılan yüzlerce insanın, o sağlıksız koşullarda yaşamaya terk edilmesi bile tek başına işkencelerin en ağırı, en zalimi değil miydi?
Tek sözcükle korkunç, akıldışı bir şey işkence.
İnsanın insana yaptığına bakın siz. Bunca kin, bunca düşmanlık niçin böyle? Ne adına ve kim, nasıl üretiyor? "Görevliler"e, hangi aşağılık eğitimle bu zulüm ve düşmanlık öğretiliyor? İnsana zulüm etmenin adı ne zamandan beri "görev" oluyordu? Bunlara devlet bordrolarından nasıl ödenek veriliyordu?
...insan soyuna yapılan en büyük kötülük, ona işkence etmek değildi aslında; onu işsiz, uğraşsız bırakmaktı. İnsanın asıl yadsınması budur. Engels, "İnsanı insan eden iştir," dememiş miydi?