- Ziraat birader , ziraat... Evvela ziraat , sonra hürriyet... Ekilmemiş bir avuç toprak kalmıyacak. Ben bizim evin balkonuna saksılar içinde soğan ektim. Her vatandaş benim gibi yapsa memlekette soğan sıkıntısı kalmaz. Al ondan sonra , mesela fasulyeyi , al hıyarı... Herkes evinde , saksıda hıyar yetiştirse , hıyar sıkıntısı çeker miyiz? Efendim? Bir hürriyet tutturmuşlar gidiyorlar. Yahu fasulye olmayınca bir memlekette , hürriyet olur mu?
Arkadaşını dinlemeyen , o söylerken o da söyliyen iri adam , şöyle diyor :
- Kırbaç , beyim , kırbaç... Gözünü seveyim . cennetten çıkma. Bu millet sopasız adam olmaz.
İkisi birden konuştuğu için birbirine karışan sesleri kulağıma şöyle geliyordu :
'' Anayasadan önce... Fasulye , birader, fasulye. Hukuk diye tutturmuşlar , sallandır keratayı. Fasulyeden sonra , sokak kenarına pancar ek... ''
Yol arkadaşına ,
- Kaçan deli bir mi , iki miymiş? diye sordum.
- Bilmem , dedi.
- İşte birader , bunların ikisi de deli... Hemen polise söyliyelim.
Köprüaltı Polis Karakoluna bildirmek için , merdivenden iniyorduk. Bu sırada çok güzel bir kadın da merdivenden çıkıyordu. Hava sıcak olduğundan genç kadın , incecik , tiril tiril bir emprime giymişti. Kadının arkasından merdiveni çıkan iki erkek , gözleri kadının bacaklarında , hatta başlarını eğip , eteğinin altına bakarak , konuşuyorlardı :
- Kitap gibi karı be , çevir çevir oku...