Düşünce Suçlarını İzleme Komiteleri veya Sovyet Yazarlar Birliği artık yok; ama korkarım neyin yazılacağını söyleyen bir piyasamız ve yayınevlerimiz var.
Alfred Nobel gibi edebiyat dışı bir kişinin adına edebiyat ödülü verilmesi bana tek deyimle saygısızlık gibi görünüyor. Nobel kim oluyor ki, onun adına Sartre’a ödül verilebiliyor? Sartre bunu söylemedi, ama ödülü reddederken sanırım düşündüğü buydu.
Bütün kaynaklar “ilk Türk romanı” olarak Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-u Talat ve Fitnat’ını gösteriyor. Ama aynı tarihte yine Türkçe olarak yayımlanan bir roman daha var ki onu kimse anmıyor: Temâşâ-i Dünya: Cefâkâr-u Cefâkeş. Neden? Bir Türk tarafından yazılmadığı için mi?
Ülkemizin de dağ yamaçları ve nehirleri vardır; denebilir ki dere yatağımız A. Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay’la, yamaçlarımız ise Yaşar Kemal’le tanımlanmalıdır.
öykü yaşam gibidir: Tüm denemeler onda yapılır; çekişmeler, çatışmalar, eğlenceler, buluşlar, saçmalıklar ondadır.
Öyküden vazgeçilmez, çünkü yaşam en büyük öyküdür.
Michelangelo, Giotto, Leonardo gibi dahiler, aristokrasi-kilise ikilisinin cenderesinde sıkışıp, siparişlerinde kendi isteklerine gem vurarak deha olabildiler. Çağımızın artık “efendileri reddetme çağı” olma zamanı gelmedi mi?