Bir yaş sınırına dayandığınızda, tam da o çizgiye varmış sayıyorum kendimi, henüz tanışmadığımız, tanımak durumunda kalacağınız insanların varlığı ürkütücü bir nitelik alıyor. Hala birileriyle, anlamlı birileriyle karşılaşma olasılığı var mıdır? Nicedir kirpi, hem de dertop kirpiyim bu düzlemde, üstelik oklarımın zehirli olduğunu da sanmıyorum. Henüz gitmediğim, görmediğim yerler? Heyecanım, düşgücüm bitmedi belki; gene de susuzluktan ölmüyorum. Geriye ne kalıyor. Hayatımı ilkgençliğimden bu yana beslemiş yapıtlar.
Müzik-İktidar ilişkisi çetrefil, çok katmanlı bir alan. İlk bakışta Erk'in neredeyse kayıtsız kalacağı bir bölge olarak görülse bile, yönetenlerin yönetilenleri neyi dinlemesi, neyi duyması, duyması gerektiği konusunda, egemenlik altında tutmaktan hiçbir dönemde, coğrafyada geri durmadıkları ortadadır. Hangi sesler, ses düzenlemeleri, türler ya da üslûplar mübâhtır? Sayısız örnekle müzik üzerindek yaratılan baskıları kuşatabiliriz ya, Nazi döneminde Schönberg'in, SSCB'de Şostakoviç'in başına gelenleri anımsamak yeterlidir.