Cahiliye dilinde,"tevazu" ve "teslimiyet" utanılacak şeylerden,zayıf ve aşağı tabakadan insanların özelliği olarak görülüyordu.İslam'ın gelişi ile denge tamamen tersine döndü.Artık İslam'ın tek ilah inancına dayalı dilinde,Allah'ın karşısında "tevazu"ve O'na mutlak "teslimiyet" en yüksek erdemler;"büyüklenme"ve "itaati reddetme" de imansızlığın işaretleri haline geldi.
Cahiliyenin cehaletle bilgisizlikle uzaktan yakından alakası yoktur. Hakikatte bu aşiret onurunun en şiddetli biçimde korunması, geçit vermez bir rekabet ve küçümseme ruhu ve had safhada tutkulu bir mizacın yol açtığı tüm kaba ve ham teamüller demektir.
Gerçeğin hangi veçhesi, umut ve kaygılarımız açısından ya da arzularımız ve isteklerimiz yahut da eylem ve icraatlarımız açısından önemli görünürse, sadece o veçhe ayrı bir parça olarak çıkarılır ve bir isimle mühürlenerek bir 'kavram' a dönüşür.Yalnızca kişinin öznel ilgi alanıyla bağlantılı olan şeyler, izlenimlerden oluşan ve sürekli değişiklik arz eden o bütün içinden seçilir ve özel bir dilsel vurgu ile sabitlik özelliği kazanır ki, işte bu, bizim genellikle 'isim' dediğimiz şeyden başkası değildir.
"Buradaki anahtar sözcük, TAKVÂ'dır. Bir
insanın gerçekten asil (kerim) yapı ve şahsiyette oluşunun kanıtı, dünyevi mes'elelerde cesaret cihetinde aranmamalıdır. Hakikî kerim, elindeki bütün varlığı aklına estikçe ve düşünmeksizin heder etmeye cesaret eden kişi değildir. Hakiki «kerim», o korkunç felâketin yaklaşan gününü her
daim aklında tutarak büyük ahlâki dürüstlük içinde hayatını idame ettiren kişidir. Kur'ân'ın, en mühim âyetlerinin birinde, kerim kelimesini, «Allah'tan samimiyetle korkma» anlamındaki TAKVA kavramı ile tanımlayış son derece
ehemmiyetlidir."
.. 'sabır', imanın yani Allah'a gerçekten inanmanın asli bir boyutunu temsil eder niteliktedir. 'Sabır' inancın o özel boyutudur ki, iman olumsuz şartlar altında kaldığında kendisini göstermektedir.