Tarihte öyle olaylar var ki, insan bu olayların tarihte değil de bugün yaşanmakta olduğunu sanar. Bu olaylardan alınacak, eğer alınma amacı varsa, o kadar dersler var ki insanın hayrete düşmemesi mümkün değildir. Aslında dünyada, kuruluşundan bu tarafa yüzlerce yıllık sorunlar; değişikliğe uğrasa da, dengelerin kurulması veya bozulması ile, yaşanan yıllarda şu veya bu şekilde yeniden ortaya çıkmaktadır. Kimileri sanki hiçbir şey yokmuş gibi. bir şey olmamış gibi. bulundukları düzenin sürdüğünü düşünür; kimileri düzenin değiştirilmesinin kaçınılmazlığı üzerinde yoğunlaşır, kimileri de çöken parçalanan bir toplumda, kendi etnik kimliklerinin rüzgarına kapılarak bağımsızlık peşinde koşarlar. Bu sosyolojik, sosyo politik gelişmeler, eski tarihte olduğu gibi, günümüz dünyasını da etkisi altına almıştır.
"Türkler Cezayir'de, Tunus'ta, Trablusgarp'ta, Kahire'de, Aden'de, Mekke'de, Kudüs'te, Şam'da, Halep'te, Bağdat'ta. İsfahan'da, Semerkand'da, Kaşgar'da, Kazanda, Astrahan'da, Saray'da, Sofya'da, Atina'da, Belgrad'da. Budapeşte'de, Kabil'de, Delhi'de, Bicapur'da, Tarım kıyısında, Ötüken'de ve Pekin'de hüküm sürdükten sonra ellerinde artık sadece bir tek büyük kentle, özgür ve egemen olabilecekleri bir tek küçük bir devlet kaldı. Türkiye." (Jean Paul Roux).
Bu son Türkler; Trakya ve Anadolu Coğrafyası olan, Batı'nın son Türkistan'ı olan bu son toprak parçasında tutunabilmenin, Türkiye Cumhuriyeti olarak vatanı ile milleti ile bölünmez bir bütün olarak sonsuza dek yaşamanın mücadelesini vermektedirler. Nasıl ki, Osmanlı İmparatorluğu parçalandığında; Türkler, Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada yeniden varolduysa; ABD'nin Yeni Dünya Düzeni politikası ile oluşturmaya çalıştığı yeni dünya atlasında da yerini mutlaka alacaktır. (Arka kapaktan)
