Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Lozan Hatıraları

Rıza Nur

Lozan Hatıraları Gönderileri

Lozan Hatıraları kitaplarını, Lozan Hatıraları sözleri ve alıntılarını, Lozan Hatıraları yazarlarını, Lozan Hatıraları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir konferansın resmi zabıtları, muahede maddeleri her şeyi ifade etmez. İşlerin o kadar içyüzleri var ki, onlar neler olmuştur, gösterir. İşte Lozan'ı iyi anlamak, bizden neler istemişler, biz bunları nasıl ret ve def etmişiz, muahede ne hale gelmiştir, orada neler olmuştur, bilmek için muahedenameyi, zabıtnameyi okumakla beraber, benim bu yazdığım hatıratın Lozan bahsindeki hususi müzakereleri ve işin iç yüzünü, keza her mesele için bize verdikleri projeleri, bizim mukabil projelerimizi, inkıtadan evvel bize imza ettirmek istedikleri muahede müsveddesini okumak, mukayese etmek lazımdır. Bahsettiğim projeler ve emsali Sinop'ta benim kütüphanemdedir. Orada konferansa ait birçok resimler de vardır.
Sayfa 149Kitabı okudu
Arası biraz geçti. Noradonkyan bizi ziyaret etmek istedi. Kabul ettik, geldi. Bu zat bizim ayan azasından idi. O vakitten tanırım, görüştüğüm adamdı. Hatta İttihatçılar Cemiyeti hafiye bahanesiyle beni hapsettikleri vakit lehime bir makale neşretmişti. Evinde zengince bir kütüphanesi de vardı. Kitaplarından da istifade ettiğim olmuştur. Geldi, ihtiyar adam. İsmet'le beraber içeri aldık. Oturdu. Büyük bir heyecan içinde idi. Söylemeye muktedir olamadı. Bayılır gibi oldu. Görülüyordu ki kalbi müthiş çarpıyordu. Hüsn ü muamele ettik. Nihayet sükûnete geldi ve şöyle söze başladı: "Benim bütün vücudum Türk nimetiyle vücuda gelmiştir. Yalnız ben değil, babam, babamın babası da böyle. Hep Türk memuru. Bu sebeple Türk'e minnettarım. Sadıkım..." İçimden dedim ki: "Dediklerinin birinci kısmı doğru, ama ikinci kısmı tamamiyle yalan. Türk'ün memuru, ayan azası, Hariciye Nazırı iken ona elinden gelen her ihaneti ettin. Türk keşke seni de babanı da memur yapmasaydı. Mütarekeden beri de Avrupa'da kapı kapı dolaştın, bütün devletlere müracaat ettin. "Türk'ü mahvedin! Yerinin bir kısmını Ermenilere verin!.." dedin. Doğrusu çok sadıksın. Yediğin ekmeğe şükranını güzel ifa etmişsindir..."
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Ismet'in İsviçre hükümetinden istediği iki muhafız polisten başka beraber getirdiği muhafız on neferi ve zabitleri vardı. Ekseri sokağa İsmet'le beraber çıkıyorduk. Kendi muhafazası sayesinde ben de muhafaza olunuyordum. Fakat yalnız sokağa çıkacak olsam benim muhafızım yok. Yalnız dolaşıyorum. Nihayet içime korku girdi. Bu öyle bir iş ki, tecrübe edilemez. İhtiyatlı olmak evlådır. Bir gün İsmet'e dedim ki: "Ben sokağa çıkınca arkamdan birisi muhafaza etse iyi olur. Bu Ermenilerden korkmalıdır." Bütün bu hikâye ettiğim şeyleri bilen İsmet bana ne dese beğenirsiniz: "Ermeniler seni vurmazlar." Bu arkadaş mı? Bu adamdan bir kat daha soğudum. Belki de öldürüldüğümü istiyor...
Sayfa 140Kitabı okudu
BİR AMERİKALI, ERMENİLER NAMINA BİZİ ÖLÜMLE TEHDİT EDİYOR
Celseyi terk edişimden birkaç gün sonra idi. Henüz de Cenevre'de "Comitee philarmenienne" adında bir cemiyet varmış. Onun azasından dört kişi beni görmek için Cenevre'den Lozan'a gelmişler, görüşmek istediler. Bir odaya aldım. Bunların içinde Amerikalı, İsviçreli mühim şahsiyetler varmış. Gelenlerden biri de Amerikalı!
Sayfa 138Kitabı okudu
Azınlıklar ve Askeri Hizmet
Bir aralık, hiç olmazsa Hıristiyanların askerlikte müstakil taburlar olmasını, biraz sonra da geri hizmette kullanılmasını teklif ettiler. Benim zorum: Behemehal asker olmalılar ve istenilen yerde kullanılmalılar. Bunda kararlıyım. Israrımın sebebi şu: Türkler askere gidiyor, dükkânını kapatıyor, ticareti gidiyor. Hıristiyan ise kalıp zengin oluyor. Türk, karısının koynunda kalamıyor. Çocuk yapamıyor, Hıristiyan yapıyor. Türk harpte kırılıyor, Rum kırılmıyor, çoğalıyorlar. Türkiye'nin çok yerinde eskiden Rum yok veya çok az iken bu suretle çoğalmışlardır. Beni nihayet celsede fena sıkıştırdılar. Ben de resmen söyledim. Hem cevap bulamadılar, hem de çocuk yapma meselesine güldüler. Keza Rum ve Ermeni askerlikten pek korkuyorlar. Hele Harb-i Umumi'de yapılan amele taburları gözlerini pek yıldırmış. Demek askerlik olursa, gençler askerlik çağı gelince Yunanistan'a kaçacaklar. Yirmiden yukarı yaştakiler de ecelleriyle öle öle bitecekler. Demek kur'a yaşı Hıristiyanlar için bir handikaptir. Bu suretle mübadele ile atamayacağımız Hıristiyanları da otuz yılda her yıl safra döker gibi dökeceğiz. Kırk elli yıl içinde, bu askerlik onları bitirecektir. Bu hesabı yapıyorum. Bu sebeple bu nokta üzerinde tutundum durdum. Asla sarsılmadım. Beni yerimden sökemediler ve nihayet muvaffak oldum. Hakikaten sulhtan sonraki beş yıllık pratik, askerlik çağına gelen Rum, Ermeni ve Yahudilerin ekseriyetle kaçtıklarını gösterdi. Bir asker kaçağı da tabii ceza korkusuyla bir daha dönemiyor. Bin şükür... Bu muvaffakiyetimden pek memnunum.
Sayfa 121Kitabı okudu
Müzakerelerde çok güçlük vardı. Bilhassa İngilizlerden ve Yunanlılar'dan. Herkes onların fikirlerini türlü sözle teyid ediyor, ben yalnızım. Beni aciz bırakarak kendi istedikleri şeyleri kabul ettirmek için her türlü vasıtayı kullanıyorlar. Tabiriyle beni sersem tavuğa çevirmek istiyorlar. Fakat benim bir düziye mukavemetim artıyordu. Şimdi düşünüyorum da ben o vakit ne imişim, nasıl o kadar mukavemet etmişim. <<Bende ateşli bir Türkçülük ideali vardı. Galiba bütün kuvvetim oradan geliyordu.>>
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
Bir akşam İsmet'in yanına girdim, oturuyoruz. Suratında bir sır var, somurtmuş... Damdan düşer gibi, "Bu ne?.. Sana ikinci delege diyorlar? Bunu nerden çıkardın?" dedi. Bense böyle şeyden haberim yok. İsmet'in lafına ve kızgınlığına şaştım. Dedim ki: "Benim böyle bir unvandan haberim yok. Kim dermiş, eğer beni öğretti
Sayfa 119Kitabı okudu
Onlar bir proje verdiler. Ben de kontr-proje verdim. Bu projemde ilk olarak bizde ve konferansta laik tabirini kullandım. Bunu sonra birçok defa tekrar ettim ve kanun-ı medeni yapacağımızı, bunu Avrupa'dan alacağımızı, zaten dini devletten ayıracağımızı söyledim. Bunları söylediğimin sebebi çünkü Frenkler, "Sizin kanunlarınız dindir. Hıristiyanlara Müslüman kanunu ile hükmettiremeyiz." diyorlar. Bu sözleriyledir ki, Rum Patrikhanesi imtiyazları aleyhindeki tezimizi müdafaa ettim.
Sayfa 117Kitabı okudu
Batılıların Azınlık Anlayışı
Frenkler bizde ekalliyet diye üç nevi biliyorlar. Irkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ve ne iyi düşünüyorlar... Irk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak, Kürt, ilh... yi Rum ve Ermeni'nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka
Sayfa 115Kitabı okudu
İçimizde küçük bir sınıf vardı. Bunların zihniyetleri şuydu: "Frenk üstün bir mahluktur. Onun her dediği doğrudur. Onu daima memnun ve hoşnut etmek lazımdır. Yanlışlık da olsa onun keyfine göre hareket etmelidir. Hatta lazımsa Türk aleyhinde olmalı ve Türk'ü zem ve tahkir etmelidir." Bunlarda milliyet duygusu pek zayıftır. Kozmopolittirler.
Sayfa 112Kitabı okudu
Reklam
Musul meselesi
Bu müzakereler bir müddet şifahen devam etti. Sonradan nota halinde tahriri hal de yaptık. İsmet mütemadiyen bana, "Gel, şu Musul'u verelim de kurtulalım" diyor. Ben de, "Olamaz, Musul bizim en mühim yerimizdir. Orası böğrümüzdür. Böğrümüze hücum oradan olur. Hem de başımıza bir Kürdistan fikri çıkar. Çalışalım. Kurtulmak
Bir de buna karşı mühim bir tedbir, payitahtın İstanbul'dan kaldırılmasıdır. Onu da Anadolu'nun ortasında tecavüzden masun bir yere götürmek hayati bir meseledir. Zaten bu diğer birçok şeylerle de zaruridir. İstanbul artık Türk arazisinin merkezinde değildir. İstanbul payitaht oldukça Anadolu'ya bakılmıyor, harap kalıyor. Halbuki Anadolu halkı milletin esasıdır. Orayı imar ve halkını terbiye etmelidir.
Adalar ve Unutulan Limni
Birinci komisyonun diğer bir işi de Adalar Denizi'ndeki, Adalar meselesidir. Bunların bir kısmı Yunanlıların, bir kısım İtalyanların elinde. Ahali ekseriyetle Rum. Vakıa Anadolu sahilleri için kaçakçılık ve eşkıyalık, iktisadi vaziyet cihetiyle adalar mühimdirler. Hatta Anadolu'ya tecavüz için mükemmel üssü'l-harekât olabilir. Fakat
Metr Salem Meselesi
Dikkate ve kayda şayan bir şey de şu: Salem de [Lozan'da] İtalyan müşaviri. Bu Yahudi malûm. Metr Salem adıyla meşhurdur. İstanbul'da Selanik Bankası idare azasındandır. Selânikli'dir. O vakit ora Yahudileri İtalyan tabiyetine girerlerdi. Hem bizim teb'a, hem de gizlice İtalyan teb'ası olurlardı. [Emmanuel] Karasu da böyledir. Saniyen Yahudilerin hepsinde de her cebinde bir pasaport vardır. Salem pek zekidir. Türkçe'yi pek iyi bilir, Fransızcası kuvvetli, hukukta malûmatı çok. Hasılı muktedir bir adamdı. Talât [Paşa]'ın baş dostu ve en itimad ettiği adamı idi. Devletin en mühim işlerini ona söyler, sorar, rey alırdı. İşte bu adam Lozan'da şimdi karşımıza düşman safında olarak çıkıvermiştir. Talât, İttihatçılar ne gafil ve ne cahil adamlarmış?!. Devletin sırrını böylelere söylüyorlardı. Tabii o da derhal İtalyanlara, hattâ Fransızlara götürüyordu. Çünkü Salem, bütün Paris Maliye mehafili ile de temasta ve onların aletidir. Bu suretlerle pek zengin olmuştur. Hadi bu vakte kadar neyse ne... Fakat bundan sonra bu adam yine Ankara'ya gitmiş, Osmanlı Bankası'nın imtiyazının temdidi işini, daha birtakım mali işleri halletmişti. Lozan'dan sonra Ankara'ya ayak bastırılacak adam mıydı?!. Hele Lozan'da aleyhimize gayet aşikâr, vahim bir hareket yaptı ki, bu Türk vatandaşı geçinen adam artık tamamiyle hain olduğunu gösterdi. Ondan sonra Türkiye'ye bile girememeli idi. Sırası gelince zikredeceğim.
Kartal'dan itibaren halk sokaklarda, istasyonlarda büyük kalabalık halinde toplanmış bizi istikbal ediyor, alkışlıyorlar. Böyle Haydarpaşa'ya vardık. Şehremaneti bizi şehir namına misafir etmeye geldiler. Tebliğ ettiler. Pera Palas'ta bir daire de hazırlanmış. "Benim evim var! Şehir niye bize masraf edecek? Parası varsa kaldırım tamir etsin!" deyip kabul etmedim.
156 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.