Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Lozan Hatıraları

Rıza Nur

Lozan Hatıraları Gönderileri

Lozan Hatıraları kitaplarını, Lozan Hatıraları sözleri ve alıntılarını, Lozan Hatıraları yazarlarını, Lozan Hatıraları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İsmet'e beş on defa söyledim: "Bu muahede­ yi yaptık. Bunda türlü gayeler vardır. Ona göre maddeler husule gelmiştir. Bunları sen­ den benden başkası bilemez. Muahedenin her maddesinin altında bir sır, sebeb, bir fikir, bir emel saklıdır. Muahedenin tatbikatının bu gayelere doğru fiilen yürüyebilmesi için "mu­ ahedenin tatbikatı komisyonu" diye bir ko­ misyon yap. Bir de bu gayeleri gizli olarak ya­ zalım, bu komisyona ver, Ona göre nezaret etsinler. Hariçte ve dahilde ona göre tatbik et­ tirsinler. Muahedeye mugayir türlü işler yapı­ lacaktır. Bu komisyon düzeltir. Bu şimdi Boğazlar için "Dediğim pek gizli ve lüzumlu. Daha gizli olarak .bir risale de cem edip ko­ misyon reisine tevdi et. Bunların yapılması için alakadar vekaletler de uğraşsın" Bunun ehemmiyeti, kıymetini bir türlü İsmet'e anlat­ madım. Başvekil idi, yapardı, yapmadı. Hal­ buki bir yıl sonra Yunanistan buna benzer bir heyet yaptı.
MONTAGNA, ANADOLU'YA İTALYAN MUHACİRİ ALMAMIZI İSTİYOR
İşlere devam ediyoruz. Bu çapraşık işler sırasında bir gün Montagna beni oteline davet etti. Lozan'da benim sigaram meşhurdu. Herkes söylermiş. Samsun'da birinci derece den beş altı bin sigara yaptırmıştım. Montagna'ya da verdim. Dostuz, fakat adam şeytan. Tabii dostluk işe tesir etmemelidir. Doğrusu bu. Diplomatlar karşılarında
Sayfa 278Kitabı okudu
Reklam
Burada yine zikretmeliyiz: İktisadi ve mali işlerde bir adamımız yoktu. Zaafımız görünüp duruyordu. Frenkler bunu sezmişler. Bu hususta onların birçok, mesela Sir Reynolds gibi müthiş adamları vardı. Bu adam, Fransa'nın beynelmilel mali işlerini görür. Böyle konferanslarda hep odur. Sonunda Fransızlar bize söylediler de: "Birçok işte iyisiniz. Fakat para işine asla aklınız ermiyor." Bu sebeple söylerim ki, bu devlet ve millet için her şeyden evvel maliye ve iktisat mütehassısları yetiştirmek hayati bir meseledir. Bu da zeki ve iyi darülfünun tahsili görmüş gençlerle Avrupa'da maliye ve iktisat tahsil ettirmek ile olur. Tahsilden sonra, bunları yine Avrupa'da behemehal, bankalar, şirketler ve emsalinde çalıştırmalıdır.
Sayfa 269Kitabı okudu
Mustafa Kemal, Nutkunda, Hükümetle Heyet-i Murahhasa arasında ihtilâf olduğunu, kendisinin buna dahil olmadığını söylüyor, ama kendi de hükümetle beraber bu emri vermişti. Hükümet onun izni olmaksızın bir işi, hele böyle ağır ve mühimini yapabilir miydi? Şimdi yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal oldu. Ne yapacağımızı şaşırdık.
Sayfa 264Kitabı okudu
Bir şeyi ve hakkı söylemek lâzım. Abdülhamid (Sultan II. Abdülhamid) her şeye rağmen borç ödemiş, borç yapmamıştır. Bu borçlar Mecit ve Aziz zamanları israfatınındır. O zamanlarda sarayların, Fuad Paşa gibi ricalin israfatı müthiştir. Sonra bu borca Ittihadçılar epeyce borç kattılar. Bu işlerde o kadar güçlük çektik, münakaşalar esnasında bu işin künhüne o kadar vardık ki, bence bu devlete borç yapmak en büyük denaet ve cinayettir düsturu hasıl olmuştur. İsmet de bu fikre vardı ve bir düziye bunu söylüyordu. Fakat şimdi, şaşılacak şey, bütün borç yapıyor ve yapmaya çalışıyor. Borçsuz devlet olmaz. Biz fakir Türkiye, hele Avrupa sermayesi olmaksızın terakki edemeyiz. Bu da bir hakikattir. Ancak istikrazı evvelki gibi yemek için devlet masrafı ve israf için almamalı. Devlet kendi yağıyla kavrulmalı. İstikraz sade yollar, şimendiferler, fabrikalar, sulama veya bataklık kurutma, maarif gibi şeyler için yapılmalıdır. Böyle istikraz zaruridir ve bu da devlete yük ve zarar değil, bir müddet sonra kâr olur.
Sayfa 262Kitabı okudu
LÂİK KELİMESİNİ LOZAN'DA İLK DEFA BEN KULLANDIM
Bu vesile ile bir vakayı zikredeyim: İlk ben bu kelimeyi Lozan'da celselerde telâffuz ettim. "Türkiye läik oldu, din ve hükümet ayrıldı. Sulh olur olmaz Kanun-i Medeni'yi yapacağız." dedim, zabıtnamelerde vardır. Bu benim menfaatimizi müdafaa için Lozan'da mühim mesnetlerimden biri idi. Padişahlığı ilga eden takririme de din ve devletin ayrıldığı kaydını koymuştum ki, bu lâikliğin esasıdır. Bu kelimeyi Ziya Gökalp "Ladini" diye tercüme etmiş. Büyük hata... Bizim gazeteciler de benim beyanatımı neşrederken ladini tercümesi ile neşretmişler. O vakit Meclisteki hocalar köpürmüş. Lozan'dan avdetimde, yani inkita zamanında Meclis'te bunu bana sordular. Ve beni ithama çalıştılar. Baktım ki bunu mühim bir mesele yapmışlar. Kendilerine izahat verdim. Meclis zabıtnamelerinde vardır. Dedim ki: "Lâik, ladini demek değildir. Tercüme pek yanlış yapılmış. Nâsuti demektir. Lâhutinin aksi, nâsutîdir. Eskiden Reşid Paşalar bunu cismani diye tercüme etmişlerdi. Ruhani değil. İşte cismanidir" mutmain oldular. Mesele bitti.
Sayfa 253Kitabı okudu
Reklam
[TOPAL] OSMAN AĞA'NIN SONU
Zavallı Ağa şu vatana üç, dört yıldır bence büyük hizmetler etmiş, kellesi koltuğunda çalışmıştır. Çok ve müthiş hunhar idi. Ama kestiği adamlar da yani Rumlar da Samsun havalisinde Türk'leri müthiş katliam etmişlerdi. Hem pek Türkçü, vatanperver, gayretli ve Müslüman idi. Yine vatan yolunda zannederek, Ali Şükrü'yü boğdu. Bu suretle kendi kellesini de verdi. Su testisi akıbet su yolunda kırılır. Amma, zavallı ümmi ve cahildi, fakat aklıselimi galip bir adamdı: "Ben çok iş ettim. Ben kurtulur muyum sanırsınız? Vatana hizmet ettim amma, bir gün beni harcarlar." derdi. Sanki kerameti vardı. Dediği oldu. Cehline kurban gitti. Burada ahlâkî mühim bir ders de var. Şu adam vatana pek çok hizmet etmişti. Pontus isyanını, Koçgiri isyanını o bastırmış, Giresun dağlarından topladığı eşkıyalardan birkaç alay teşkil edip, Yunanlılara karşı olan harplere iştirak etmişti. Mustafa Kemal'e şahsi hizmeti de gayet büyüktür. Onun hayatını yıllardan beri Osman'ın adamları muhafaza ediyordu. Hâlâ Osman'a acırım. Bir gün Maliye Vekili Ferid'in odasında ve beş-altı vekilin yanında "Ben cahilim, fakat Türk'üm, Müslümanım. Bu iki gayretle iyi yapıyorum diye yapıyorum. Yanlışsa doğrusunu gösterin, öyle yapayım." demişti. Bu faciayı, Osman'ı hatırladıkça hep bu sözleri kulağımda çınlar. O yeni bir Köroğlu'dur. Menkıbelerini bir hikâye veya gül gülü opera halinde yazmak istedim. Hâlâ elim değip yazamadım.
Sayfa 252Kitabı okudu
Suriyeli ile Dr. Rıza Nur'un konuşması
Bu esnada Suriye Arapları namına, Suriye Hey'eti Murahhasası olarak Lozan'a bir heyet gelmiş. Bunun namına Caberizade İhsan adında biri benden mülakat rica etti. "Gelsin!.." dedim. Yatak odamda konuştuk. Halepli ilk mebuslardan Nafi Paşa'nın oğlu imiş. Reşat'a (Sultan Mehmet Reşad) veya Vahideddin (Mehmet
Sayfa 209Kitabı okudu
Venizelos
Bu sefer Venizelos tekrar gelmeye başladı. Ama ne geldi? Pür hiddet... Baştan aşağı gazap kesilmiş. Şimdi onunla başa baş çarpışıyorum. Bir başlıyor, uzun uzun söylüyor. İllâ Patrik ve bütün Fatih'in verdiği imtiyazlar kalacak, diyor. Bu adam şüphesiz zeki, fakat ne kadar olsa Rum. Rum şarlatanlığı var. Şarlatanlık ediyor.
Sayfa 170Kitabı okudu
Hele Patrikhane'nin imtiyazlarından hiçbirini bırakmamak azmindeyim. Bunun için Rumlarla şiddetle vuruşuyorum. Üstüne ocaktan caba gibi ikide bir de Rumlarla mübadeleden vazgeçmek istiyorlar ve bana diyorlar ki: "Terzi, kunduracı, duvarcı, bütün sanat ehli Rumlardır. Onlar giderse, elbisesiz, kundurasız kalırsınız. İktisadi buhrandan perişan olursunuz." Ben de: "Gitsinler de tek çıplak ve aç kalalım. Zararı yok. Hem iş öyle değil, bir iki yıl içinde bunlar Türkler'den yetişir." Bu dahi bize kârdır, diyorum.
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
Bu adamlar demek ki hücumlarıyle beni öyle yordular ki, sersem tavuğa çevirdiler. Zavallı ancak yine celsede ku- laklarımı tıkayarak dinlenmeye vakit bulabildim. Artık demek son derece sürmene idim. Dur durak yok ki... Gece de muttasıl çalışıyorum. Uykum az. Ekseriya şafak sökerken yatıyorum. Bir defa şafakla yattım. Geldiler uykudan uyandırdılar. Saate baktım, ancak bir çeyrek uyumuşum. Şurası garip ki bunların mükafatını İsmet'in ve Mustafa Kemal'in düşmanlıkları ile gördüm. Bana günde sekiz İngiliz veriyorlardı. Otel, yemek parası gibi masraflarım vardı. Bizden sonra adî işlere giden kâtiplerine bile oniki İngiliz yevmiye verdiler. Bugün de Paris'te vatancüda, maişet sıkıntısı içinde garip yaşıyorum.
Sayfa 169 - Vatancüda: Yurdundan ayrı kalmışKitabı okudu
Hayal kırıklığı
Yanya tarafı gibi Arnavut ahalinin mübadeleye tabi olarak bize gelmesini hiç istemiyorum. Bunlar memleketimizde birer eşkıya ve zorba olup köylülerimizin canını çıkarıyorlar ve güzel soyuyorlar. Eski asırlarda da bu böyle. Bunu Montagna'ya hususi surette rica ettim. Onun da işine geliyordu. İtalya'nın Arnavutluk üzerindeki emellerine
Sayfa 163Kitabı okudu
Yahudi'ye kızdım ve dedim ki: "Ulan, domuz Yahudi! Yediğin Türk nimetleri gözüne dizine dursun, git o seni yollayanlara söyle! Türkler diyorlar ki, batmış geminin direği olmaz. Türkiye batmış bir gemi idi. Ya tam kurtulur, yahut batsın. Batarsa kaybedilecek bir şey yok. Çünkü batmış idi. Nesine korkalım. Harp mi? Buyursunlar. Anadolu'ya gelsinler de bir arslanca vuruşalım. Hadi defol!"
Sayfa 161Kitabı okudu
Bu arada yani Türk'ün can, baş kaygusunda olduğu günde Sabatay Sevi'nin oğulları da bu işte idiler...
Sayfa 155Kitabı okudu
Demek ki, Dönmeler Selanik'te kalmak istiyorlardı. Hatta İstanbul'dakiler de tekrar Selanik'e hicret edecekler. Demek Türkiye'de bunlar da Türk'ten başka düşünen ve zıt menfaat sahibi bir zümredirler. İşin felâketi bunlar Türk görünüyorlar. Rumlar, Ermeniler, bunlardan çok iyi. Çünkü hiç olmazsa onlara Rum'dur, Ermeni'dir diye biliriz. Bu ecnebi unsur, bu parazit kanımızda saklanıyorlar. Yüzlerini gözlerini kanınızla boyuyorlar.
Sayfa 155Kitabı okudu
156 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.