Herkes gibi, benim de anımsamaktan korktuğum şeyler var yaşamımda. Yolda yürürken, biriyle konuşurken, mutfakta marul doğrarken ansızın aklıma gelen geçmiş parçaları; yürüdüğümü, konuştuğumu, yaşadığımı unutturan şeyler.
Ben hastayım. Yani bir zamanlar hastaydım. Sesler duyduğumu söylüyordum, renkler değişiyordu, dünya tek renkli bir fotoğraf gibi oluyordu. Aslında, sesler duyduğumdan emin
değildim. Renklerin değişmesi daha gerçekti. Ama ne olursa olsun, o çılgın fotoğrafın içinde yaşarken, zamanı ve mekanı algılamakta zorlanıyordum. İçimden çıkıp gelen düşünce kırıntıları gerçek dünyayla ilişkisi olmayan şeylerdi. Geri dönemiyordum, hangi yolu tutarsam tutayım kendime çıkamıyordum.
... şimdi, bir insanın kendini savunmak için nasıl bir bedel ödemesi gerektiğini iyi biliyorum. Bu bedeli yıllarca ödedim de oydu. Ruhumdan verdim, ruhum yoksullaştı. Bir tank aldım çünkü. Bir devlet için savunma harcamaları neyse, benim için örneğin; kişiliğime yönelik bir davranışı, bir sözü, görmezden, duymazdan geldim. O tankın altında geleceğimin bir kısmı ezildi. Sonra helikopterler aldım; birine 'hayır' demem gerekiyordu ama diyemedim. Küçüldüğümün, bir parçamın kopup gittiğinin farkına varamadım. Çocukluk düşlerimi tek tek satıp silahlandım. Oysa aynı bedeli ödeyerek, o düşleri gerçekleştirebilirdim.