Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Moğolların Efendisi Cengiz Han

Harold Lamb

Moğolların Efendisi Cengiz Han Sözleri ve Alıntıları

Moğolların Efendisi Cengiz Han sözleri ve alıntılarını, Moğolların Efendisi Cengiz Han kitap alıntılarını, Moğolların Efendisi Cengiz Han en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Bir tüccar kazanç ümidini nasıl kumaşlarından beklerse, bir Moğol da iyi talihin yegane ümidini mertliğinden bekler."
Sayfa 25 - İLGİ KÜLTÜR SANATKitabı okudu
Sağa sola gönderilen Moğol müfrezeleri kırlarda, ovalarda kimi buldularsa getirdiler ve bunlara iri taşları toplayıp Sir neh­rinin kenarına yığmak için emir verdiler. Timur Malik'in adası­na doğru bir taş yığını yükselmeye başladı. Diğer taraftan Ti­mur Malik de boş durmuyordu. En sağlamlarından yarım düzine kadar sal seçti ve bu salların . etrafını ağaçlardan siperlerle çevirdi, içlerine de okçular yerleştirerek Moğollara ok atmak için her gün sahile yanaştı durdu. Bunun üzerine Katay topçu­ları bu sallarla mücadele için yeni mancınıklar yaptılar. Taş at­maya mahsus ilk mancınıklar yapıldı. Yalnız Moğollar, taş yeri­ne salların üzerine içi ateş dolu küpler, yahut yanmış kükürt ve­ya Katay topçularının kendilerine mahsus yaptıkları bir muhte­lif maddelerle dolu fıçılar atıyorlardı. Timur Malik sallarını de­ğiştirdi, kenarlarına duvarlar veyahut ön tarafı toprakla örtül­müş meyilli setler yaptı ve bu setlere okçular için mazgal tertibi delikler açtı. Salların topçularla her günkü mücadelesi tekrar başladı, fakat Moğolların mühimmatı bitmiyordu. O zaman Ti­mur Malik daha uzun bir süre adada kalamayacağını anladı. En büyük gemilere askerlerini doldurdu, en iyi savaşçılarını da si­perli sallara yerleştirdi ve meşale ışıkları altında gemileri suyun akıntısına bırakarak adayı tahliye etti. Sir nehrinde Moğolların gerdikleri ağır bir zinciri parçaladı.
Reklam
Asıl ismi Temuçin' di. (Temuçin, en ince çelik demekti.) Doğduğu zaman babası orada değildi. Kabilenin Temuçin isimli bir düşmanına karşı bir yağma seferini idare ediyordu. Gerek çadırda, gerek savaş meydanında, her şey yolunda gitti. Düşman esir edildi ve baba döndüğü zaman, oğluna esirin adını verdi.
Sayfa 14 - İLGİ KÜLTÜR SANATKitabı okudu
Eş seçimi konusunda onun da kararı babasınınki gibi ani oldu. Yabancı bir savaşçının çadırında bulundukları bir gece, sa­vaşçının kızı Temuçin'in dikkatini çekti. Yesukai'den, hemen bu kızı eş olarak almak için izin istedi. Kızın babası, "Küçük­tür" diyerek itiraz etti. Temuçin, "Biraz büyüyünce çok iyi bir eş olur" cevabını verdi. Yesukai, küçük kızı süzdü. Dokuz yaşlarındaydı ve güzel bir kadın olacağı belliydi. İsmi Bourta'ydı ve bu isim, kabilenin efsanevi atasını, çakır gözlü adamı çağrıştırmaktaydı. Moğolla­rın gösterdiği ilgiden içten içe gurur duyan kızın babası: "Küçüktür, ama buna rağmen bakılmaya değer!" dedi ve Temuçin için de şöyle dedi: "Oğlunun aydınlık bir yüzü ve parlak gözleri var!" Ertesi gün pazarlık yapılmış ve Moğol Hanı, Temuçin'i müstakbel karısı ve müstakbel· kayınbabasıyla tanışmak üzere orada bırakarak atına binip gitmişti
1.Bölüm
Bir tüccar kazanç ümidini nasl kumaşlarından beklerse, bir Moğol da iyi talihin yegane ümidini mertliğinden bekler."
Sayfa 25 - ilgi kültür sanat yayıncılık
Gobi Çölü onundu. Fakat güneye, güney batıya ve batıya baktığı zaman, oralarda müthiş düşmanlar olduğunu görüyordu.
Reklam
Temuçin'in (gelecekte Cengiz Han) çeşitli görevleri vardı. Kabile yaylaklardan kışlaklara geçeceği zaman, aile çocukları, derelerde balık tutmakla yükümlüydü. At sürüleri onların sorumluluğuna verilirdi. Kaybolan atların peşinden koşmaya ve yeni otlakları aramaya mecburlardı. Yağmacıların geldiklerini görmek için, ufku gözlerler ve çoğu geceyi, ateşsiz, karda geçirirlerdi. Arka arkaya birkaç gün at üzerinde kalmayı, üç dört gün pişmiş yemekten ve hatta her tür gıdadan yoksun olmayı öğrenmek zorundaydılar.
Sayfa 15 - İLGİ KÜLTÜR SANATKitabı okudu
"Cengiz Han, yeryüzünden oğulları ve milleti için ne arzu ettiyse aldı.Fakat savaşla aldı.Çünkü başka bir yol bilmiyordu.Istemediği şeyi, ne işe yarayacağını bilmediğini, imha ederdi."
Nasturiler
Büyücüler ve haç Moğol fırkaları Subotay ile Cebe Noyan’ın kumandası altında Kafkasya’yı geçtikleri zaman rast geldikleri bir Hristiyan Gürcü ordusunu bozmuşlardı. Gürcü kraliçesi Rusudan Ani piskoposu David aracılığıyla Papa’ya bir mektup gönderdi. Bu mektubunda Moğolların Gürcü safları önünde haçlı bayrak açtıklarından bahsetmişti. Bu olaydır ki, hatalı olarak Gürcüleri, Moğolların Hristiyan oldukları yanılgısına düşürmüştür. Leh tarihçileri de Leignitz savaşından bahsederlerken Moğolların Yunanca X harfine benzeyen bir işarete sahip koca bir bayrakla çıkageldiklerinden bahseder. Bir tarihçi, bunun haçı küçük görmek için, koyunun haç şekline konulmuş uyluk kemiklerinden yapılmış olması ihtimalinden bahseder. Bunu icat eden şamanlar, büyü için koyunların uyluk kemiklerini sık sık kullanırlardı. Bu manzara bayrağın etrafında uzun etekli adamların taşıdıkları çömleklerden kasırga gibi çıkan dumanlarla daha korkunç bir hal alıyordu. Moğol orhonları gibi zeki kumandanların düşmanı aldatmak için haç kullanmış olmalarına pek o kadar da ihtimal verilemez. Yalnız Moğol ordusuna mensup Nesturi Hristiyanların haç arkasından yürümüş olmaları ve Leignitz’te bu haçın yanında rahiplerin ellerinde buhurdanlarla giderken görülmüş olmaları muhtemeldir.
Yün, insanı rüzgara karşı nasıl muhafaza ederse, ben de, düşmanlarının darbelerine öylece perde olacağım.· İşte senin için yapacağım budur!"
Sayfa 35 - ilgi kültür sanat yayıncılık
Reklam
Moğol süvarileri, nehir boyunca kaçaklan takip edi­yordu. Önden giden Cüci, nehrin üzerinde alçak bir köprü yaptırdı ve istihkam askerlerine Timur Malik'in filosuna karşı mancınıklar yaptırdı. Bu hazırlıkların haberi Timur'un kulağına gelince, o da askerlerini sahilin ıssız bir kenarına çıkardı. Mo­ğollar Türkleri artık nehirde görmeyince onları aramaya çıktılar ve buldular. Timur Malik, küçük bir savaşçı kafilesiyle yakayı sı­yırdı, fakat adamlarının birbiri ardına kılıçtan geçirildiklerini de gördü. Yalnız kalınca da mücadeleyi bırakmadı, altında iyi bir binek olduğu için üç kişi dışında bütün diğer Moğolları geride bıraktı. Bu üç kişiden en yakın gelen süvariyi, tam gözüne kon­durduğu bir okla devirdikten sonra, ötekilerine de: "Yaklaşmayın, daha iki okum var, ikinize de yeter" diye bağırdı. Fakat bu son oklannı kullanmasına gerek kalmadı ve ertesi gece kaçmayı başararak güneyde çok uzaklara giden Şah'ın oğlu Celaleddin'e yetişti. Türkler de, Moğollar da Timur Ma­lik'in gösterdiği bu cesaretin hatırasını unutmadılar ve fırsat düştükçe yaptığı harikuladelikleri tekrarladılar. Timur Malik, Moğol ordusundan bir fırkayı aylarca tutmayı başarmıştı. Bu, Moğollann yeni şartlar altında bir kuşatmaya göğüs germekteki hünerlerini gösterir. Fakat bu kuşatma, o zamanlar bin altı yüz kilometrelik bir cephe üzerinde devam eden çetin ve inatçı bir savaşın sıradan olaylanndan biriydi.
Dağılmaya mecbur kaldıkları takdirde sığınak olabilecek tepelere doğru, sekiz-dokuz mil kadar geri gittiler. Bir dereyi geçtikten sonra, Temuçin, daha atlar yorulmadan, süvarilerini bir boğazda durdurttu. Bu sırada Keraitler, şafaktan önce terk edilmiş karargaha saldırıp muhitin sessizliğini, sürülerin ve bayrağın yokluğunu fark etmeden önce, Han’ın beyaz çadırını oklarla delik deşik etmişlerdi. Durumu anlayınca bir anlık şaşkınlık geçirdiler ve sonra aralarında tartışmaya başladılar. Yanan meşalelerden dolayı Moğolların henüz yurtlarında olduklarını zannetmişlerdi. Çadırların, halıların, hatta yedek eyerlere ve süt tulumlarına varıncaya kadar her şeyin alınıp götürülerek karargahın terkedilmiş olduğunu anlayınca, kendilerinin yaklaşması üzerine Moğolların korku ve bozguna uğrayarak kaçtıklarına hükmettiler. Zifiri karanlık doğu yönünde çizilmiş olan taze izleri örtmüyordu ve Keraitler hemen Moğolların peşlerine düştüler. Dörtnala hareket ettiler ve şafaktan biraz sonra arkalarından tozu dumana katarak tepelerin eteklerine geldiler.
Papa bile Moğol dalgasını durdurmak için alınacak tedbirleri aramak üzere Lyon Piskoposu’nu yanma çağırdı ve cesur muhterem Jean de Plan Çarpın, Papalık Makamı’mn temsilcisi olarak Moğollara gönderildi. Çünkü Moğollardan, Tanrı’nm kilisesine çok yakın zamanda ve çok katı bir tehlikenin gelmesinden endişe ediliyordu. Moğolların hışmından kurtulmak için kiliselerde dualar edildi.
1232’de Kai-Fong kuşatmasından bahseden bir Çinli tarihçi şunları söyler: “Moğollar güllelerden sakınmak için yer altında kazdıkları çukurlara kapandıkları için, Şin-liyenli dediğimiz ateş püskürme makinelerini, Moğol istihkamcılarının bulundukları yerlere zincirler vasıtasıyla indirmeye mecbur olduk. Bunlar patladılar, insanları da, kalkanlarını da parça parça ettiler. ”
Muhammed'de biraz da övülmek arzusu vardı. Kendisine savaşçı denmesinden hoşlanır ve taraftarları onu ikinci bir İs­kender gibi göklere çıkanrlardı. Annesinin entrikalarına zulüm­le karşılık veriyor ve işlerini idare eden veziriyle anlaşmazlıklara düşüyordu. Dört yüz bin kişilik ordusunun temeli, Harzem Türklerin­den oluşuyordu. Fakat bundan başka emri altında İran kıtaları da vardı. Savaş filleri, büyük deve katarları ve silahlı bir esir kütlesi, kendisini takip ederdi. İmparatorluğu nehirlerin kenarına sıralanmış büyük bir ka­sabalar zinciri tarafından koruma altındaydı: İslam akademileri­nin ve camilerinin merkezi olan Buhara, yüksek duvarlı ve eğ­lence bahçeleriyle dolu Semerkant, Horasan'ın kalbi olan He­rat ve Belh . . . Bu İslam alemi, zalim Şah'ı, sayısız savaşçıları ve kuwetli şehirleriyle Cengiz Han için, hemen hemen meçhul bir alemdi.
919 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.