Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sanatın Bizden Gizledikleri

Mona Lisa Kaçırıldı

Darian Leader

Mona Lisa Kaçırıldı Gönderileri

Mona Lisa Kaçırıldı kitaplarını, Mona Lisa Kaçırıldı sözleri ve alıntılarını, Mona Lisa Kaçırıldı yazarlarını, Mona Lisa Kaçırıldı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Franz Kafka ve arkadaşı Max Brod, hırsızlıktan üç hafta sonra Paris’e vardıklarında boş uzamı görmek için hiç zaman kaybetmeden kuyruğa girdiler. Brod’un günlüğüne yazdığı gibi, Mona Lisa’nın imgesi her yerdeydi; sinemaya gittiğinde bile kurtulamıyordun, neşeli bir sessiz komedi filminin ardından soygunla dalga geçen bir film geliyordu. İmge, bütün kültürel iletişim araçlarıyla kültürü doyurmayı başarmıştı. Peki, bu imge bolluğu nasıl açıklanabilirdi? İnsanlar neden boş bir uzama bakmaya gidiyordu? Hem Kafka ile Brod tam olarak neyi görmeyi umuyordu?
Sayfa 12
Sanat, uzamı hatır­lamamızı sağlayabiliyor, ancak görülemez olarak kalıyor. Uzam, sanatın hem bizi görmemiz için çağırdığı hem de bizi görmekten alıkoyduğu şeydir.
Reklam
Ressamın resmettiği şey Öteki'yi cezbetmek için oradadır ama Öteki’yi kendisinden uzakta cezbetmek için. Malraux’un çevirmeninin Picasso hakkındaki kitabına Picasso's Mask ismini vermesinin gerçek manası da bu değil midir? Picasso’nun Afrika sanatıyla, özellikle de Paris'teki Musée Trocadéro’da onu büyüleyen kabile maskeleriyle karşılaşmasına her zaman büyük anlam yüklenmiştir. Picasso, Malraux’ya, bu el yapımı maskelerin neden yapıldığını görür görmez anladığını söylemişti: “Ben de her şeyin bilinmez, her şeyin bir düşman olduğuna inanıyorum! Her şey!... Bütün fetişler aynı amaçla kullanılmış. Silahmış onlar İnsanların ruhların etkisi altına girmekten kaçınmalarına yardım etmek, özgür olmalarına yardım etmek için. Araçmış onlar.” Ve şunları ek­lemişti: “O an anladım neden ressam olduğumu. Maskelerle dolu o korkunç müzede tek başımayken... Demoiselles d’Avignon bana iş­te tam o gün gelmiş olmalıydı, üstelik hiç de biçimlerden kaynaklı olarak değil: Çünkü o gün benim ruh kovmak için ilk resim yapışımdı.”
Resim yakalayan aletler olmak bir tarafa, insanların kendileri sürekli olarak resimler tarafından yakalanıyor. Bir imge ya da bir resim insan yakalayan alettir.
Eski Süpermen çizgi romanları, kahramanın X ışınları görüntüsünü gösterirken, optik üçgenin zirvesini kahramanın gözüne taba­nını da nesneye koyardı. Bu “hata” eski çağlara ait görme teorisini yeniden canlandırma yönünde yıkıcı bir çaba olabilirdi, aynı şekilde pop kültürün diğer ürünleri de tersten okuduğunuzda şeytani bir şeyleri dile getirirler. Ama modern optiği biraz bildiğimizi düşünür­sek çıkarılacak sonuç, nesnelere baktığını, duvarların ötesini görebilmesi sayesinde gerçeğin özüne varabildiğini zannetmesine rağ­men, aslında dünyanın Süpermen’e baktığı gerçeğidir. Devamlı kendisine bakılıyor olması gibi dayanılmaz bir durumdan kaçmak için Clark Kent’e dönüşmesi gerekmektedir.
İnsan bütün hayatını ebeveynlerinden birinin istediğini ya da bir zamanlar sevdiğini sandığı kişi olmaya çalışarak harcayabilir. Kendimizi ötekinin bize baktığını sandığı­mız şekilde görür ya da öyle görünmeye çalışırız. Gizli çekilmiş belgesellerde, kişilerin, sanki kameranın orada olduğunu biliyor da rol yapıyor gibi, yapay görünmeleri şeklindeki ilginç etkinin nede­ni de budur. Peki ama ötekinin bizi nasıl gördüğünü, farz etmenin ötesinde bilmemiz mümkün müdür ki? Kesin olarak bilebileceği­miz tek şey bize bakıldığıdır.
Reklam
Daha dünyaya ilk geliş anımızda, bir anlamda, herhangi bir şeyi “görebilmemizden” önce, başka birinin bakışının nesnesi oluruz. Bebekler beslenmeye, tuvalet alışkanlığının verilmesine ya da eğitilmeye karşı koyabilirler ama bakılmaya nasıl karşı koyabi­lirler ki? Bu gerçek, size bakılıyor olmasının kendi başına saldırgan ve eziyet edici bir şey olarak hissedilebileceğini ima edebilir. Psi­kanalist Otto Fenichel, bir zamanlar, Kırmızı Başlıklı Kız’ın kurda, ne kadar büyük bir ağzın var, demeden önce “Ne kadar büyük göz­lerin var” dediğine dikkat çekmiştir. Gözlerin tehditkâr özelliği özelliği bel­ki de yiyip mideye indiren ağzınkinden önce gelmektedir.
Bir kez daha imgeler, bir “ötesi" olarak akla getirdikleri için önem taşımaktadırlar. Bir perdeleme işlevine sahiptirler; hatta güzellik idealini cisimleştirmek için çoğunlukla seçilen bir imge olan Botticelli’nin Venüs'ü bile, dehşet verici bir tarihin üstünü örtmektedir. Dalgalardan yükselen Venüs, öylesine göz kamaştırıcıdır ki, onun nereden geldiği unutulmaya çalışılır: Satürn, Üranüs’ü iğdiş ettikten sonra, çıkarılan cinsel organları denize fırlatılır ve bu korkunç edimden güzellik tanrıçası doğar.
Psikanalistler geçmişte sık sık sanatçıların yaratımsal çalışmalarını bebeklerin kendi dışkılarıyla deneylerine benzeterek kendilerini zora sokmuşlardı.Tıpkı gözetlenmeyen bir çocuğun kendi bokuyla oynayarak eğlenmesi gibi sözgelimi heykeltıraş da kiliyle oynardı. Jackson Pollock babasının düz bir kayanın üzerine işerken idrarını fışkırtarak şekiller yapışını izlemesiyle ilgili anısını yayınladığında deli doktorlarının duyduğu hazzı hayal edin. Ne yazık ki dışkıdan doğan sanat teorisi kapıları açmak yerine kapatarak oldukça sınırlayıcı olduğunu ispatladı.
Mona Lisa’yı çalışım anlatırken Peruggia, başlangıçta başka bir resmi gözüne kestirdiğini ama Mona Lisa'nın yanından geçerken onun kendisine gülümsediği gibi tuhaf bir duyguya kapıldığım iddia etmişti. Gerçi hırsızlığı hazırlayan olaylarla ilgili farklı farklı açıklamalar yapacaktı ama gülümseme olayına yapılan bu gönderme hafife alınmamalı. Bir noktada, Peruggia’nuı kendisine bakıldığını hissettiğini gösteriyor. Hakikaten de figüratif sanat eserleri tahrip edilip üstleri karalandığında ilk hedef genellikle gözlerdir, sanki saldırının devamım getirebilmek için zararsız hale getirilmeleri gerekmektedir. Peki ama görme ile bakma arasındaki bu ayrım neden var? Neden görmeyen bir göz bazen gören bir gözden daha tehdit edici bir nitelik kazanır?
Geri16
70 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.