Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muhammed Kimdir

Ali Şeriati

En Eski Muhammed Kimdir Gönderileri

En Eski Muhammed Kimdir kitaplarını, en eski Muhammed Kimdir sözleri ve alıntılarını, en eski Muhammed Kimdir yazarlarını, en eski Muhammed Kimdir yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Başyazı
Okurlara.... Ben, burada İslam Tarihi'nin en eski senetlerine dayanarak Peygamber ve Medine'ye en yakın nokktadan bakmaya çalıştım. Ayrıca anlattıklarımı Ehl-i Sünnet kardeşlerimin metinlerine isnat ettirdim. Beklediğim, onların da çalışmalarını Ehl-i Şia kardeşlerinin senet ve kitaplarına isnat edebilmeleridir. Böyle olunca yıllarca birbirinden uzak kalmış ve yabancılaşmış bu iki kardeşin birbirine yakınlaşıp birleşmeleri sağlanabilir. Çünkü her bir fırkanın itikadi yapıları, kardeş fırkaların eserlerinde zikredilirse, onların itikadının doğruluğu hakkında hiçbir şüphe kalmamış olur. Ben, Taber'inin Tarih'ini ve İbni Hişam'ın Sird sini metin kaynağı olarak seçtim. Başka bir kaynaktan yararlandığım zaman da kaynağın adını belirtmeye çalıştım. Diğer bir önemli nokta; İslam Peygamberi hakkında -pek çok yazılar yazıldığı halde- okur için tekrar sayılan ve de siyerlerden edinilebilen bilgilerden ayrı şeyler yazmaya çalışmış olmamdır. Son nokta da şudur ki; benim bu öyküye bakış açım, mezhebi itikadlar açısından değil, herhangi bir inanç ve dine mensup bir insanın bakış açısından olayı değerlendirmemdir. Böyle bir bakış açısından seyredilen manzara; her türlü taassup, taraf tutma ve pek çok araştırmanın hastalığı sayılan önyargıdan uzak gözükecektir. Bu yüzden İslam Peygamberi hakkında seçtiğim konuşma tarzıyla ilgili olarak, okurdan beni bağışlamasını dilerim. Çünkü burada vurgulanmak istediğim şey, bir Müslüman olarak değil, tarafsız ilmî bakış açısıyla olayları değerendiren bir düşünür olarak Muhammed'in görüntüsünü sergilemektir. Ali Şeriatî
Bilindiği üzere faşist ve nazist düşünürler, kahramanın rolünü sosyal ve tarihî hareketler için belirleyici bir faktör sayıyorlar. Bu nedenle kahramanı bir "süpermen/üstün insan" olarak nitelendiriyorlar. Onu özel bir konuma, "rehberlik" veya "önderlik-öncülük" seviyesine yükseltiyorlar. Özel konum ve makam diye niteleyişimizin sebebi, burada rehberlik ve önderliğin yaygın anlamının dışında bir anlam taşıdığı içindir. Bu düşünce tarzında rehber: Kılavuz, yol gösterici, öncü değil; mutlak komutan, her şeyi tayin eden kimsedir. Diğer insanların tümü onun karşısında kör ve sağırdırlar; onun hareket maşası ve aracıdırlar. Diğerleriyle arasındaki farklılık, onların insanî şahsiyetleri açısından değil, herkesin değeri "önderin" elindeki araç ve alet durumunda oluşuyla bağlantılıdır. Burada "önder"; rehber, mutlak komutan, izlenmesi gereken, herkes ve her şeyin kader ve sonunu belirleyen mutlak etken, toplumun temel ekseni, toplumsal hareketlerde çığır açan ve ana yola sevkedendir.
Epub
Reklam
Thomas Carlyle'la, (18. yüzyılda yaşayan tarihçi ve eleştirmen) göre: "Gerçek tarih, sadece ve sadece ilmu'r-rical (önderlerin özelliğini bilme)dir." .Tarihteki kahramanların şahsiyetinin fonksiyonu hakkında Carlyle'nin düşünce tarzını açıkça gösteren örnek, Kahraman ve Kahramanlara Tapma adlı kitabında İslâm hareketi ve beşeriyet tarihi bölümünde Muhammed ve Ali'nin şahsiyeti hakkında yazdığı cümledir. "O anda o büyük elin içinde yer alan o küçük el (Muhammed ile Ali'nin ahidleşmesi) insanlık tarihinin seyrini değiştirdi."
Epub
sosyalistlerden ve demokratlardan, özellikle marksistlerden bir grup, toplumsal hareketlerdeki kahramanların şahsiyetlerinin etkisini zayıf göstermek veya topyekün inkâr etmekle "kitlelere" şahsiyet kazandırmak ya da toplum ve tarihteki bilimsel kanunlardan mutlak bir şekilde destek almaya ve bunlara dayanmaya çalışıyorlar. İlke olarak da bu şahsiyetlerin etkisini reddetmekle siyasî putperestlik ve şahısperestlik -ki ferdî diktatörlükler, halkın gücünün ve kişiliğinin yok oluşuna sebep oluyor, tarih ise devamlı böyle bir hastalığa tanıklık etmektedir- hastalığına karşı mücadele etmek istiyorlar. (Kaynak kitap: Tarihte Şahsiyetin Rolü yazar Plekhanov).
Platon
O diyor ki: "Toplum koyunlardan oluşmuştur. Bu koyunlar için de, çobanlar gereklidir."
Platon
Çoban-sürü terimi özellikle Doğu dünyasının siyasî kültüründe yaygındır. Bu terim Doğu'da hükümet ve siyasetin gerçek ruhunu ve özel anlamını ortaya koyuyor. Yani: a) Çoban başka bir cinstendir. Sürü de ayrı bir cinstendir, b) Çoban, sürünün isteği üzerine seçilmez, onu bu göreve Malik seçer. O Malik de Tanrı'dır. (Doğu dünyasındaki hükümetin varlığı, din üzere yorumlanmış olur.) c) Sürünün, çobanı işten elçektimıe, değiştirme, ona karşı devrim, isyan, itiraz ve eleştiri hakları yoktur, d) Çoban, koyunlara karşı değil, Malik'e (burada Tanrı'ya) karşı sorumludur. Ve yapılacak her işi sadece Malik ile çoban daha iyi bilir, e) Çobanın cins, ırk, tür üstünlüğü ve fazileti, sürü tarafından bilinmekte ve hiçbir kuşku içinde bulunmamaktadır, f) Sürünün çobana körü körüne itaati mantıklı ve makuldür. Çünkü bu, ilahî namuslar (kanunlar) ve doğa kurallarına uygundur, g) Çoban, sürüyü yöneltme ve idare etmede koyunların rıza ve seçimine göre hareket etmemelidir. Çünkü bu ne makul, ne mümkün ve ne de yararlıdır, h) Korkunç olan şey, çobanlığın ve sürü gözetmenin son amacıdır...?! Doğu dünyasındaki hükümetlerin siyasî ilkelerinin tümünün, yani ilkelerin nihaî hedefi, hükümet tarzı ve hükümetin halkla ilişkileri, bu iki kelimeden çıkarıldığını görüyoruz. Hükümet ve toplumu idare tekniğinin "Siyaset" olarak adlandırması rastlantıya bağlı bir adlandırma değildir.
Reklam
Nitekim siyaset "at"ı azarlayıp kırbaçlayarak itaat ettirmektir.
Çok net keskin
Doğu ve Yunan'a has iki kavramda, iki zıt siyasî görüşün varlığı ortadadır. Politik'te yönetci halk içindir. Siyaset'te halk, yöneten içindir (binmek, yük taşımak, sütünü, etini yemek, derisini yüzmek için). Politik, bir şehir (toplum) 'idare' etmek, siyaset ise onu 'hazırlamak'tır.
geleneklerin hakim olduğu antik ve eski dinci toplumlarda, gelenek ve an'anelerin, din ve mezhep ile yoğrulup taşlaşan her türlü değişim ve gelişim karşısında şiddetle direnen toplumlarda, tesadüf ve kahraman'm fonksiyon ve etkisi zayıflar. "Nâs" ise böyle bir toplumda öylesine gelenek ve adetlere tutsaktır ki, bağımsız olarak kendi varlıklarını gösterip, sosyal değişimde canlı ve göz alıcı bir rol üstlenemez. Böyle bir durumda kahramanlar da gelenekçi ve muhafazakardırlar ve yapabilecekleri tek şey; olay çıkarmaktır. Bu kahramanlar, diğer ülkelere saldırabilir, yüzeysel ıslahat ve reformlar yapabilir, ve görünüşü değiştirebilir, fakat toplumsal sünnetlere (yerleşik geleneksel değerlere), toplumun alt yapısına, onun temel dayanaklarına dokunamazlar.
İran'ın batı sınırlarından giren İskender ile doğu sınırlarından çıkarak Hindistan yolunu tutan İskender arasında fark vardı.
181 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.