çağlar boyu bütün Müslümanlar arasında yaygın olan husus şudur: Âhir zamanda mutlaka Ehl-i beytten bir adam çıkar, dini doğrular, adaleti hâkim kılar, Müslümanlar kendisine tâbi olur, bütün İslâm memleketlerini hâkimiyeti altına alır ve ona Mehdî ismi verilir. Deccal'ın çıkışı ve ondan sonra sahih bir hadiste bildirilen kıyamet alâmetleri, onu takiben meydana gelir, Mehdî'nin zuhurundan sonra Hz. İsa iner ve Deccal'ı öldürür veya Hz. İsa, Mehdî'nin zuhuru ile beraber iner ve Deccal'ın öldürülmesinde ona destek olur. Hz. İsa, namazda Mehdî'nin arkasında namaz kılar.
Sayfa 639 - İlgi Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Umranı çökerten hususların en şiddetlisi ve en büyüğü, tebaaya haksız bir şekilde (bigayr-ı hakkın) çalışma mükellefiyeti getirmek ve onlara angarya yüklemektir.
İbn Haldun fakih olmadan evvel bir tarihçidir. Onun tarihçiliğinden, bahsedenler "İbn Haldun gibi hatta ondan da üstün Arap tarihçileri yok değildir. Lâkin İbn Haldun tarih felsefesi ve ictimaiyat sahasında eşsizdir", derler.
Basit ve mürekkep alemlerin tamamı itibariyle bir kül olarak varlık (vücud), yukarıdan (aşağıya) ve aşağıdan (yukarıya doğru) tabii bir tertip ve nizam üzeredir. Tüm varlıklar arasında (hiç bir şekilde kopmayan ve) çözülmeyen tam bir ittisal (contact, bağlantı) vardır. Alemlerdeki her ufkun (sahanın, stage) son noktasında bulunan zatlar (ve varlık nevileri), aşağıdan veya yukarıdan kendisine komşu olan bir zata (ve varlık cinsine) inkılap etme (transformation) hususunda tabii bir istidada sahiptir. Basit cismanî unsurlarda olduğu gibi. Ve yine bitkiler aleminin son ufkunda (ve sahasında) yer alan hurma ve asmanın (üzüm ağacı), canlılar aleminin ilk ufkunda (ve sahasında) yer alan sadef ve salyangoz karşısındaki durumu da böyledir ve yine kendisinde zeka ve idrak (cleverness,perception) toplanmış olan maymunların, fikir ve muhakeme sahibi insan karşısındaki durumu da bunun gibidir.
"Ebeveyninin te'dib edemediği bir kimseyi zaman edeblendirir". şeklindeki
meşhur sözün manası budur. Yani ebeveyninden ve onlarla aynı hükümde olan umur görmüş yaşlılardan, ileri gelen büyüklerden ve üstatlardan, ictimai muamele ve münasebetlerin adabını telkin (nasihat ve tavsiye) yolu ile bellemeyen, öğrenmeyen bir
kimse, tabii olarak muhtaç olduğu hususları uzayıp giden zaman içindeki vakalardan
(ve hayatın gerçeklerindem) öğrenme vaziyetiyle karşı karşıya gelecektir. Bunun için, onun muallimi ve müeddibi, zaman olacaktır, (hayat, ona talim yaptıracak ve onu terbiye edecektir).
-Siyasî ahkâm sadece dünyevî maslahatları gözönünde bulundurur. "Halbuki (kanun yapanlar) dünya hayatının sadece zâhirini biliyorlar" (Rum, 30/7).
-Şâri'in(Peygamber a.s.'ın), insanlardan maksudu ve matlubu ise, ahiretteki salahlarıdır.
- Şu halde, şerî ahkâmin gereği olarak, dünya ve ahiretteki halleri itibariyle herkesi şer'i hükümlere göre sevk ve idare etmek zaruridir.
-Bu hüküm (otorite, hâkimiyet ve iktidar) ise şeriat ehline aittir.
- Bunlar da nebilerdir ve onlardan sonra da bu hususta onların yerine geçen zevattir, bunlar da halifelerdir. (Şer'î ahkâmı bunlar tatbik ederler).
“İslâmda saltanat,hanedanlık ve padişahlık yoktur.En azından Hz.Peygamber ve ilk dört halife zamanında krallığa dayanan bir rejim ve idare anlayışı mevcut değildir.İslâmda devlet idaresinin ve teşkilatının nasıl olacağına dair ne bir âyet ne de bir hadis vardır,idarenin şeklinden ve teşkilatın tarzından ziyade önemli olan adâlet,hürriyet,müsavat gibi esaslardır.Bu esaslar hangi idarede ve teşkilatta daha iyi gerçekleşirse,İslâma en yakın olan devlet şekli odur.”