bu kitap hakkında söyleyeceğim çok şey olsa da alice’in dili çok hoşuma gitti. bu kitabını on sekiz yaşında yazmış olmasına rağmen bu kadar ağır bir yükle dile getirdiğini fark ettiğimde, buruk duygularım açığa çıktı. çoğu yerinde, özellikle tori’nin kısımlarında, kendimi buldum. victoria, benim, bizim gibi olanlara yalnız olmadığımızı gösteren bir çıkış kapısı diyebilirim. şiddetle öneriyorum.
“neden böyle seyleri kabul edemediğini bilmiyorum. anlamadığın şeyleri kabullenmeyi öğrenmezsen hayatını her şeyi sorgulayarak geçirirsin. bütün hayatını kendi kafanda yaşamak zorunda kalırsın."
tek istedikleri bizi önemli bir şeye aitmişiz gibi hissettirmekti. dünyada bir iz bırakmak. çünkü hepimiz bir şeylerin değişmesini bekleriz. ve sabır seni gerçekten öldürebilir."
sesi azalarak neredeyse fısıltıya dönüştü. “beklemek... onca zaman beklemek..."
esnedi.
"ama bir gün bitecek. her zaman biter."
bir anlığına hepimiz öylece durup düşündük. bir filmi izlemeyi bitirdiğinizde yaptığınız gibi. televizyonu kapatırsınız, ekran siyahtır, resimler zihninize tekrar tekrar oynarken düşünürsünüz; ya bu benim hayatımsa?
"biliyorsun, mutlu olmak istiyorsan denemelisin. biraz çaba göstermelisin. senin sorunun hiç denememen. deniyordum. denemiştim. on altı yıl boyunca dene-miştim.”
"Normal olman gereken yerler ve zamanlar vardır. Çoğu insanın varsayılan ayarları normale ayarlıdır. Ama bazıları için, senin benim gibi insanlar için normallik, yapman gereken bir şeydir, lüks bir restorana giderken takım elbise giymek gibi."