Yaşam diye bilinen sendrom tedaviye olanak tanımayacak kadar dağınıktır. Tedavisi mümkün her tanıya karşılık kötüleşen bir başkası ortaya çıkar. İnsanların gereksinimleri bir kısır döngü yaratır. Eksikliğin niceliği asla değişmez.
Yaşam diye bilinen sendrom tedaviye olanak tanımayacak kadar dağınıktır. Tedavisi mümkün her tanıya karşılık kötüleşen bir başkası ortaya çıkar. İnsanların gereksinmeleri bir kısır döngü yaratır. Eksikliğin niceliği asla değişmez.
En başından belirteyim Samuel Beckett herkesin kolay okuyabileceği bir yazar değil. Beni de okurken kitabın bazı yerlerinde zorlamadı dersem yalan olur.
Ancak kitap okumayı seven kişilerin okuma serüvenlerini bir aşama daha ileri taşımak istiyorlarsa mutlaka şans vermeleri gereken bir yazar olduğunu düşünüyorum.
Kitap adı üstünde Murphy adlı bir adam ile alakalı. Kitaptaki diğer karakterler sanki Murphy’nin hayatının içinde hem olan hem de hiç olmamış olan kişiler. Çoğu yerde anlatılan konu ile alakalı olmayan girdiler gibiler. Bu da çoğu zaman kitaba odaklanmayı zorlaştıran ve ben ne okuyorum hissi doğuran bir durum.
Murphy’nin kendi kendine kalma ihtiyacını, bilincinin derinliklerinde kaybolma özlemini okurken çok net bir şekilde hissettiriyor yazar.
Murphy (ve sallanan koltuğu) unutamayacağım kitap karakterleri arasında yerini aldı.
Son olarak şu alıntıyı ekleyeyim;
“ Hangi aptal olsa gözlerini kapayabilir ama deve kuşunun kumda gördüğünü kim bilebilir?”
Ancak herkese önerebileceğim bir kitap değil, ilgilisine diyelim.
Üstesinden gelinen her güçlük, yerini bir başkasına bırakıyor. İnsan gereksinimleri kısır bir döngü oluşturuyor. Bir tatmin edilir edilmez, öteki çıkıyor karşımıza
"Neye âşıksın?" dedi Murphy. "Ben böyleyim. Var olmayan bir şeyi arzulayabilirsin ama sevemezsin." Murphy'den iyi bir hücumdu doğrusu. "Peki neden beni değiştirmek için bunca çaba harcıyorsun? Beni artık sevmemek için mi?" Sesi burada, hayranlık verici bir tizliğe ulaştı, "Beni sevmeye yazgılı olmamak için mi, beni sevme zorunluluğundan kurtulmak için mi?"
Celia Murphy’den bir an bile ayrı düşse (kimi zaman zorunluydu bu), anlamdan yoksun yüzyıllar geçiyordu sanki. Murphy aynı durumu, kendi açısından, daha tumturaklı bir biçimde, şöyle dile getiriyordu: “Celia’sız bir hiçim!”