Genç kral, "ülkemiz özgür," dedi. " Sende kimsenin kölesi değilsin. "
Dokumacı, "Savaşta güçlükler Zayıfları köle yapar,barışta ise zenginler fakirleri köleleştirir," dedi. "Yaşayabilmek için çalışmak zorundayız, oysa bize öyle düşük ücret ödüyorlar ki,ölüyoruz. Bütün gün onar için çabalıyoruz;onlar kasalarını altınlarla dolduruyorlar,bizimse çocuklarımız vaktinden önce sönüp gidiyor,sevdiklerimizin yüzleri sertleşip çirkinleşiyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı eller içiyor. Mısırı biz ekiyoruz ama sofralarımız bomboş. Gözle görülmese de vurulmuşuz biz,herkes,özgürsün dese de köleyiz. "
“Ah keşke sen de yanımda olsaydın! Orada, dar sokaklarda cıvıl cıvıl kağıt fenerler iri kelebekler gibi çırpınıp dururlar. Rüzgar çatıların üstünden esip geldiğinde bu fenerler renk renk sabun köpükleri gibi inip kalkar.”
"Satılık neyin var?" diye sordu.
o da, "Ruhumu satarım sana." diyerek yanıtladı. "Yalvarırım satın al, çünkü artık ondan sıkıldım. Göremediğim, dokunamadığım, tanımadığım bir şey."
Bilemezsin ne tuhaf insanlar bunlar! Sevindikleri zaman kuşçuya gidip kafeste kuş alıyorlar, sonra daha da sevinmek için kuşu salıveriyorlar. Üzüldükleri zaman da etlerine dikenler batırıyorlar ki üzgünlükleri hafiflemesin.
Ruhu insanın en soylu varlığıdır; soylulukla kullanmamız için bize Tanrı’nın armağanıdır, insan ruhundan daha değerli hiçbir şey yoktur ve hiçbir dünya malı onunla kıyaslanamaz. İnsan ruhu dünyanın bütün altınlarına bedeldir, kralların yakutlarından daha değerlidir.