Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nasıl Yazar Olunur?

Enver Aysever

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ahmet Oktay aydınlatıcı kitabı Romanımıza ne oldu?’da pek çok yazınsal sorundan söz açar ve okuru sorgular. Yazarların yaratma süreçleri, etkileşimleri, nedense salt onlara ait gibi algılanır. Buna itiraz ederim. Okurun tutumu, tüm bu yayın dünyasına biçim verir. Oktay işe kitapların isimlerinden koyulmuş. Okuru bir kitabı eline almaya iten de,
Sayfa 169Kitabı okudu
Bir kitabı edinmeyi arzulamamız için yazar kadar bizimde bir sorunumuz olması gerekir. Eğer sürülen yaşamlar, çevremizde olup bitenler bizim yüreğimizi sızlatmıyorsa, zalimlerin iktidarına boyun eğmek mutsuz etmiyorsa bizi, düzenin bir parçası olmayı kendimize layık görüyorsak, ön raflarda parlatıcı kitaplardan okumamızda sakınca yoktur.
Sayfa 173Kitabı okudu
Reklam
Nikolay Berdyaev, Dostoyevski’nin yazarlık gizini anlamak için çıktığı yolculukta ilginç saptamalar yapmıştır. ünlü romancının evrenin gizini insanın kendi içinde bulunduğunu söylemiş ve insan sorununu çözmenin Tanrı sorununu çözmek demek olduğunu işaret etmiştir. Demek ki romancı bizim gittiğimiz yolun dışında, kimi zaman sezgisel olarak, kimi zaman Tanrısal olanı ödünç alarak kurmaca işine girişmektedir. Bu da başlı başına bir sorundur. Genel olarak 19. Yüzyıl Rus romanının bizim yazınımız, yazarlarımız ve toplumumuz üzerindeki etkisine bakarak Dostoyevski’nin önemini daha iyi kavrarız.
Aşık olduğu insanın, dili nasıl kullandığına dikkat eden kaç kişi vardır bilemiyorum. Ancak öyle İstanbul’da öyle insanlara aşık olunuyor. Yani yaşamı şiire yaklaştıran bir kentte, özenli aşklar yaşanıyor. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. En güzel İstanbul şiirlerinden birinde Orhan Veli, İstanbul’u dinlerken neler işittiğini anlatıyor bize. Şimdi yaşasaydı şair, yine aynı güzellikleri işitir mi bilmiyorum ama çok iyi bildiğim bir şey var: yükü onca ağır olmasına karşın, yine tüm güzellikleri esirgemeden sunuyor İstanbul. Sonbaharı, hüznün en güzel renkler ile yaşamımıza taşıyor İstanbul.
Sayfa 217Kitabı okudu
Bir yazarın evini açması kolay değildir, diye düşünürüm. Ev mahrem olandır, kişiyi ele verendir. Eşyanın biçimi, duruşu, seçilen renkler, hatta yeni ve eskinin oranları, duvardaki resimler, fotoğraflar, kalemin, kağıdın, kitabın varlığı, sergilenmesi dağınık ya da derli toplu olması, hatta kimi araç gerecin, örneğin çay bardağının, tabakların biçimi, hangi maddeden yapıldığı bile önemlidir. Dahası evde giyilmek üzere seçilen giysi, terlik biçimi, karanlık ve aydınlık tercihleri nerdeyse bir kimlik kartı gibidir. Kimi zaman büyük yokluklar içinde büyüleyici bir mekan tasarımı çıkacağı gibi, bazen şaşırtıcı bir tek düzelik, özensiz bir tasarımla karşılaşmak da olanaklıdır. Kimi yazarların evini bir utanma duygusuyla sakındığını, bazısının bunu bir saldırı gibi algıladığını okudum. Ev mahrem olan kuşkusuz! Hele ki bir yazarın evine, bir de orada özel bir anlam arayan okur girerse, iş daha da güç olacaktır. Leyla Erbil’in Evinde...
‘’Ne yapmalı?'yı yazdıktan on yıl sonra ise, kendi gibi olaya zamansal bir uzaklıktan bakan roman kişisi Selim Işık’a şunları söyleyecektir: ‘Bana bu gün ne yapmalı diye soracak olurlarsa,ancak önce kendini düzeltmelisin diyebilirim. Bir temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir; Kendini çözemeyen kişi,kendi dışında hiçbir sorunu çözemez’ ’’(Tutunamayanlar) Herkesin bir Oğuz Atay’ı var
Reklam
Belki insanı hayrete düşürecek kadar ayrıntılarla ilgili olması yazarın, uzun zamanlarda yazmasıyla açıklanabilir. Marcel Proust, insan ilişkilerini ortaya koyarken,insanların iki yüzlülüğünü de ortaya çıkarır. Romancının neler yaptığını, nasıl yaptığını ve nasıl usturuplu yapması gerektiğini de Proust da bulabiliriz. Çiçek Açmış genç kızların romanında şöyle yazar: ‘’Hayatta zaman için de aynı şey geçerlidir. Romancılar zaman’ın geçip gitmesini anlaşılır kılabilmek için, yelkovanlarının dönüşünü delice hızlandırarak okura iki dakikada on,yirmi,otuz yılı geçirtmek zorundadırlar.bir sayfanın başında umutlarla dolu bıraktığınız aşığı,bir sonraki sayfanın sonunda seksenlik,düşkünler yurdunun avlusunda gezintisini güç bele tamamlayan,söylenen sözlere zor cevap veren,geçmişi unutmuş bir ihtiyar olarak buluruz.’’
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.