Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nereye Gitti İstanbul?

Aydın Boysan

Nereye Gitti İstanbul? Sözleri ve Alıntıları

Nereye Gitti İstanbul? sözleri ve alıntılarını, Nereye Gitti İstanbul? kitap alıntılarını, Nereye Gitti İstanbul? en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yaşama sevinçlerinin, acılarından daha kısa sürmesi doğaldır. Sevinç köpürür bitiverir, acı çöreklenir gitmek bilmez.
Yaşama sevinçlerinin, acılarından çok daha kısa sürmesi doğaldır. Sevinç köpürür bitiverir, acı çöreklenir, gitmek bilmez.
Reklam
Daha sonraki yıllardan önemli bir İstanbul izlenimi, ünlü Alman doğa araştırmacısı ve coğrafyacı Alexander von Hum boldt'a (1769-1859) aittir. O zaman Güney Amerika dahil dünyayı gezmiş olan Humboldt bir kısım gezi sonuçlarını, çok ince bir edebiyat diliyle yazmış olduğu 30 ciltlik görkemli bir dizide toplamıştır. Humboldt'a göre dünyada üç güzel şehir vardır: Rio de Janeiro, Napoli ve İstanbul.
Yahya Kemal İstanbul'u "Bir Başka Tepeden" şöyle seyreder:
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Såde bir semtini sevmek bile bir ömre değer, Nice revnaklı şehirler görülür dünyada Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda Sende çok yıl yaşayan, sende ölen sende yatan Yahya Kemal "İstinye" şiirini de, şu satırlarla bitirir. Eşsiz Boğaz! Şerefli hayalin derindedir! Senden kalan o levhada her şey yerindedir. Yahya Kemal şiirlerini okuduktan sonra, aklıma pek de şiirsel olmayan düşünceler geliyor. Üstadın ölümü, 1958 yılında... Acaba kendisinin görmediği Boğaz köprüleri ile sahil trafik yolları yapıldıktan sonra, kendisi İstanbul'u bir kez daha görse, şiirlerde indirim yapar mıydı diye düşünmeden duramıyorum.
İstanbul hakkında görüş belirten kişiler arasında bildiğim en eskisi, tarihin en ünlü coğrafyacılarından Strabo'dur. Kendisi MÖ 58 - MS 25 arasında Roma Imparatorluğu'nun büyük bölümünü gezmiş ve yaşamış... Büyük bölümü günümüze dek ulaşan Geographica'nın yazarı. İstanbul'un Haliç'ine "Altın Boynuz" lakabını takan, Strabo'dur.
Topkapı Sarayı'nın bütün bölümlerinin ayrıntılı bilgileri, kolay bulunabilir. Ben şimdi burada, Harem ile ilgili bazı rahatsızlıklarımı belirtip, konuyu kapatacağım. Sarayın Harem bölümünde, kaç kişinin nasıl yaşadığına dair "anı" benzeri yazı veya yazılara, ben rastlamadım. Benim rastlamayışım bu anlamda yazıların "var olmadığını" kanıtlamaz ama, var olduğunu da kanıtlamaz. Harem nüfusu konusunda tek ciddi bilgi Kanuni dönemindeki mutfak masrafının III. Murat döneminde, beş kat artmış olmasıdır. Haremin nüfusu konusundaki tüm ciddi bilginin mutfak masrafından çıkarılabilmesi de, yürekler acısı bir bilgisizliktir.
Sayfa 20-21Kitabı okudu
Reklam
Yaşama sevinçlerinin, acılarından çok daha kısa sürmesi, doğaldır. Sevinç köpürür bitiverir, acı çöreklenir, gitmek bilmez. Kim ki bu insan yaradılış huyunu doğal karşılar, yaşama savaşımı gücünü yitirmez. Bu gücü, termbellik eğilimliler kolay yitirir. Zihin tembelleri ruhsal ölüme çağrı çıkarırlar. Ruhsal ölümler, bedensel ölümlerden çoook daha önce gerçekleşir. İşte bu nedenle denir ki: "Kim bilir kim diyebilir ki, ölüm nerede başlar, hayat nerede biter?"
Cacık nasıl yapılır:
Gelelim Langa hıyarına... Bu hıyar terbiye edilirse, diploma bile alır. Bir karış hıyarı soyduktan sonra, olduğu gibi hatur-hutur ısırarak yiyen, bizim Narlıkapı'da "kereste" rütbesine ererdi. Hıyar, terbiye etmek gerekir. Hıyar terbiyesi insan terbiyesine benzemez, daha zordur. Hem hıyar, yumurtayla terbiye edilmez, yoğurtla edilir... Cacık yaparak. Çatalla yendiğinde tabakta iz kalmayacak kadar koyu yoğurt alınır, iyice çırpılır. Daha sonra içine yüzde 7 sızma zeytin yağı yavaş yavaş dökülerek, yine iyice çırpılır. Hıyarlar, kabukları soyulduktan sonra, sol ele alınıp döndüre döndüre, sağ eldeki keskin bir bıçakla yalnız uzunlamasına vurularak, bitinceye kadar sabırla doğranır. Kesinlikle enine bıçak atılmaz (solaklar için tersi). Böylece hıyardan, ince-uzun-yassı parçalar elde edilir. Bu sonuca, geometrik bir inceleme sonunda varılmıştır. Amaç, hıyar parçalarını yoğurtla daha geniş bir yüzeyde öpüştürmektir ki, hıyarın suyu ve kokusu yoğurda, sonuçta cacık kabına geçmiş olsun. Böylece elde edilen hıyar parçaları tuzlanıp karıştırılarak, çırpılmış yoğurda katılacak ve yine karıştırılacaktır. Daha sonra yoğurdun içine, ince kıyılmış dereotu ve nane, kırmızı biber, az karabiber, tuz eklenir, yine çırpılır. Havanda tuz karıştırılarak dövülmüş, sübye kıvamına getirilmiş diş sarmısak eklenir, yine çırpılır. Böyle yapılmış cacık üstüne, zeytin yağı dökülmez. Cacık kabı daha sonra olduğu gibi buzdolabına konarak, 2-3 saat soğutulur, sonra sofraya getirilir. Bu cacığa su katmak, ister önce ister sonra buz koymak, ham ervahlık olur.
Sayfa 94-95-96Kitabı okudu
"Bu şehrin ruhu yitti gitti. Bu şehrin ruhu yok artık. İnsanların birbiriyle ilişkisi, yalnız ve yalnız maddesel... Bu insanlar artık, birlikte yaşamıyorlar, yan yana yaşıyorlar sadece. Bunları artık, ruhsal yakınlaşmalar birleştirmiyor. İnsanları birbirine yaklaştırmış görünen itici neden, yalnız yolların-caddelerin kalabalığı..."
Diyeyim ki bugün Hızır Aleyhisselam gelse, dese ki: "Yaşamındaki hangi zamanları değiştirmek istersin, yerlerine ne konsun istersin?" Hayır!... Hiçbir değişiklik istemiyorum. Aynı çileli yıllarla, aynı huzurlu günleri, olduğu gibi yine sırtıma alacağım. Hem dedik ya! İstanbul bir insan mozaiği idi. Bu mozaiğin güzelliği, taşların da, yaşamların da birbirine benzemezliğinden doğuyordu.
178 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.