Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz?

Selahattin Yusuf

En Eski Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz? Gönderileri

En Eski Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz? kitaplarını, en eski Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz? sözleri ve alıntılarını, en eski Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz? yazarlarını, en eski Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil miyiz? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Gözlerimizi kaparız; bütün mesele burada başlamaktadır. Gözlerimizi yumarak baktığımızda, işte o dolaysız bakıştır. Dolaysız bilgi buradan doğar. Kişi kendine bakarak ne öğrenebilirse ancak onu bilir. Bütün sahici tecrübeler bu ve benzeri dolaysız bilgilerden edinilmiştir. Yani, gözlerimizin içine bakarak kazanırız. Sahici Sanatçının kuvveti görme gücü böyle oluşur."
Sayfa 115Kitabı okudu
Yanmak
Nietzsche, "Ancak önümüzdeki yüzyılda anlaşılacaklar." dediği aforizmalarını İsviçre'nin bir orman köyünden yazıyordu insanlığa ve şöyle diyordu : "Bir fikir için yanmışsın, kül olmuşsun ne çıkar; mademki o fikir senin kendi yangınından sadır olmuyor!" Nietzsche'nin kendi yangını neydi sanırsınız? Bir Aşk.
Reklam
Deli Petro
Hollanda'da "modern" eğitim görmüş ve "muasır" Hollanda'nın büyüleyici gelişmişliğini, bütün Hollandalı'nın sabahları usturayı eline alıp yüzünü kazımasına bağlamış bulunan Deli Petro Rusya'ya döndüğünde, eli usturalı bir polis kuvveti bile oluşturmuştu. Zavallı Ruslar, steplerin hain soğuğundan korunabilmek için uzattıkları sakallarını, hükümetin elinden kurtarabilmek için yüzlerini iki avuçları arasına alıp sokak sokak kaçışıyorlardı!..
Ne gülüyorsun! Bu anlattığım senin hikayendir
Şöyle bir söz vardır: "Ne gülüyorsun! Bu anlattığım senin hikayendir." diye. Şimdi burada anlattığımız hikayenin bizim, Türkiye'nin hikayesi olduğunu söylemeye gerek var mı? Bizim de Petro'muz olmadı mı? Bizim de Turgenyev'lerimiz olmadı mı? Bizim de Narodnik'lerimiz (Halkçılar) olmadı mı? (Abdullah Cevdet salağının 'Avropa'dan damızlık erkek getirelim, yeni bir nesil yapalım.' dediğini bildiniz mi?), Bizim de Kesen tek partimiz olmadı mı? Bizim de yeniden yapılanan ulus için St Ptersburg gibi yeni ve sembolik bir büyük şehrimiz olmadı mı?
William Faulkner
Faulkner; liseyi ilginç bulmayıp ikinci sınıfında bıraktığında, eğitimini komşuları Phlip Stone üstlendi. Philip Stone, genç William'a ilgisini çekecek cinsten bir eğitim programı hazırlıyordu. Programın içindeki kitaplar Charles Dickens'tan tutun da Charles Baudelaire'e, Verlaine'e, Arthur Rimbaud'ya, Stephan Mallarme'a, James Joyce'a, T.S. Eliot'a, Oscar Wild'a ve Condrad Aiken'e kadar bir yığın simgeci şair ve yazarı kapsıyordu. Faulkner bu yazarların ve şairlerin hepsini çok sevmiş olacak -bunu kitaplarından anlayabiliyoruz bugün- ama özellikle bir tanesine, James Joyce'a tutulduğunu sonradan kendisi itiraf etmiştir.
William Faulkner
Gerçek yaşamında da bir münzevi gibi yaşamıştı. Otuz yaşlarında, yani yazarlığının yeni filizlendiği bir evrede, içinde bulunduğu edebiyat grubuna karşı saldırgan bir üslup takınarak, ortamı terk etmişti. Hatta bununla da kalmamış, söz konusu edebiyat çevresi için ağır bir eleştiri sayılan "Sivrisinekler" adlı romanı yazmıştı. Bundan sonra, bir daha da hiçbir edebiyat çevresinde hiç kimse görememiştir Faulkner'i.
Reklam
William Faulkner
Amerikalılar Faulkner gibi bir yazarın yurttaşı olmaktan gurur duyarlar ama onun eserlerini pek okumazlar. Amerika'nın eğitim koşulları, genel olarak yaşam koşulları, Faulkner gibi üslubu güç bir yazarı kolayca anlamalarını engeller. Dolayısıyla Faulkner, kendi ülkesinden çok yabancı ülkelerde sevilen bir yazar olmuştur.
Sanatsız, fehmsiz, edebiyatsız
Faulkner.. Bir kitabının daha Türk diline çevrilmesi yeterli bir sebep midir acaba durduk yerde seni bu dille anlatmaya? Ruhunu ve büyük asalet mirasını, bugün ancak süs şebekleri kadar kontrol edebilen bir milletin içinden yazıyorum bu yazıyı. Bir kliniğin zavallı sakinleri gibi oturmuş bön bön duvara bakan bir ülkeden yazıyorum. Kendine bir gelecek edinse bile, onunla ne yapabileceği konusunda akıl yürütmekten ürken, yatalak bir üçüncü dünya ülkesinden yazıyorum. Geçmişinin tazyikiyle geleceğinin çıkışsızlığı arasında mahsur kalmış bir coğrafyadan yazıyorum. Sanatsız, fehmsiz, edebiyatsız kalmış, çöküşünün estetiği bile doğru düzgün kurulamamış bir medeniyetin yeraltından yazıyorum. Ama bir bilgenin deyimiyle; "yarısı hırsız yarısı polis, yarısı avukat yarısı savcı" bir toplumun tam göbeğinden yazıyorum bu yazıyı.
Baba öğüdü
Michelangelo'nun babası yazdığı mektuplardan birisinde, çalışırken dalıp uzun süre kendinden geçen ve bedenini yıkanmayı unutan oğluna şu öğüdü verir: " Aman oğlum kendini sudan kolla. İcap ederse bir kaç ayda yahut yılda bir kirlerini kazıt ama kendini sudan koru, hastalanma..."
Turgut Uyar
"Terme'den Ankara'ya gelmiş genç bir subaydım. Ankara'da geniş caddelere baktım, büyük binalara baktım. Hiçbir şey bana tanıdık gelmiyordu. Her şey karmakarışıktı. Artık şiir yazmaktan başka çarem kalmamıştı." (Uyar, 1999, 120)
277 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.