Nietzsche'nin Öpücükleri sözleri ve alıntılarını, Nietzsche'nin Öpücükleri kitap alıntılarını, Nietzsche'nin Öpücükleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şimdi Nietzsche'nin başucunda durmuş ona bakarken, insan yaşlandıkça, artık varlıklarına katlanamıyor olsa bile dostlarına tutunmak istiyor, diye düşünüyor Overbeck. Bu dünyadan göçüp gittiğinde senin için üzülecek birileri olsun diye. Ama ne kadar sıkı tutunsan da dostlar birer birer kaybolup gidiyorlar. Bazıları senden önce ölüyor. Bazıları bilinmez yerlere gidip geride hiçbir iz bırakmaksızın hayatından çıkıveriyorlar. Öyle ki, bir gün de bir bakıyorsun yıllar geçmiş ve etrafta kimse kalmamış. Bir kısmıysa seninle bağını bilerek koparıyor ya da sen onlarla bağını koparıyorsun. Çünkü yaş ilerledikçe oldukları veya olmadıkları, yaptıkları veya yapmadıkları şeyler yüzünden nefret etmeye başlıyorsun insanlardan.
Overbeck kendini Nietzsche'yi hafifçe dürtükleyip uyandırmaya çalışırken hayal ediyor. Arkadaşına söyleyecek veda cümleleri bulmaya uğraşıyor. Mesela daha normal bir hayat sürmüş olmayı çok istediğini, önceden belirlenmemiş bir tek gününün bile geçmediğini, her anının; akşam yemekleri, yeni kitaplar, tez savunmaları, karısıyla sabah yürüyüşleri, bildik bir konuda verilmiş seminerlerle dolu olduğunu, oysa Nietzsche'nin on beş yıldan fazladır bütün bunlardan elini eteğini çekmiş olarak bir sokak köşesinde yaşayışına nasıl imrendiğini, hatta hayranlık duyduğunu söylemek istiyor.
Sistemler ve vampirler, diyor Lou, ağzı krema ve kek kırıntılarıyla dolu. Kendi yansımalarını göremezler. Sahip olduğun her şeyi alır, yine de yeterince vermediğinden şikayet ederler. Ama karşılığında küçücük bir şey istesen, anında korkunç bir sessizliğe bürünürler.
İnsan hayatındaki en önemli şeyler, gürültülü zamanlarda değil, sessiz anlarda gerçekleşiyor.
Kalabalık zamanlarda değil de, en yalnız olduğun anlarda.
O yüzden sığırlar bir türlü sessiz olamazlar.
Aile çok tuhaf bir şey: İnsan en çok aile fertleriyle tartışıyor, en çok onlardan şikâyet ediyor, en çok onlardan nefret ediyor; ama yine de bir şekilde sonunda hep onlara dönüyor.
Paragrafların arasındayken insanlığın geleceği hakkında konuşacak kimseniz olmaz.
İnsanlar bu yüzden çocuk yapıyorlar zaten. Kalan dakikaları geçirmelerine yardımcı olacak birileri olsun diye. Birlikte tramvay bekleyecekleri birileri.
Ben çocuklarıma, onları dünyaya hiç getirmeme iyiliğini yaptım.
Niye Roma ve Yunan klasiklerine her türlü ihtimamı gösterip onları bütün önemli kaynaklar ve tarihsel eleştirilerle birlikte inceliyoruz da, kutsal kitapları baştan savma, derme çatma bir bakışla okuyoruz?
.
.
.
Her şeyden önce, önümüzde bu kadar çok din seçeneği varken neden ille de Hıristiyanlığı tercih edelim ki? Diğerleri de eşit derecede güzel, iman uyandıran şeyler değil mi? Diğerleri de Haçlı seferlerinde okları toplayıp engizisyonda işkence aleti yapan öcü adam gibi çocukluk döneminin sığ hayal gücü ürünlerinden ibaret değiller mi?
.
.
.
Yanılıyorsam düzeltin ama tek gerçek Hıristiyan, dünyaya insan ırkını deli babasından kurtarmak için gönderilmiş o deli Yahudi değil miydi? Neticede gelecek bütün nesiller entelektüel ve ruhani anlamda korkunç bir kişiliğe maruz kalmadı mı sırf bu yüzden? İsa Platon'un hatasıydı belki ama Descartes, Locke, Kant ve diğerleri de İsa'nın hatası oldular. Stockholm'de bir sokağın köşesinde duran şüpheci Rene'ye baksana. Her şeyden kuşku duymaya yemin ediyor sonra da kalkıp Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışıyor. Ya Oxfordlu John? Deneyin önemini anlatmak için İncil'den örnekler veriyor. Köninbergli saat ayarlayıcısıysa İsa'yı Alman idealizminin tam merkezine yerleştiriyor.
Dostlar senin hakkında her şeyi bilen ve seni buna rağmen seven kişilerdir. Bir sürü dostun olacak. Zamanla kazaklar gibi eskitip tüketeceksin onları ama sorun değil. Biz buyuz işte.
İnsanlar bu yüzden çocuk yapıyorlar zaten. Kalan dakikalarını geçirmelerine yardım edecek birileri olsun diye. Birlikte tramvay bekleyecekleri birileri.
Ben çocuklarıma, onları hiç dünyaya getirmeme iyiliğini yaptım.