"Hesen, bu Anadolu yetmiş iki buçuk millet, birini ötekine efendi edersen kıyamet kopar, kopar da yüz yıl geçse kimseler dindiremez. İnsanı Mevlam bir karanlıktan gelmiştir, önü de karanlık ya..."
İyi ki konuşmuyordu,diyordu.Susan insan,merhamet arar.Biri susmuşsa,o insan artık keramete ermiştir.Bir insan susmuş ve de ölmemişse,yani ortadan çatlamamışsa,o insan bütün ziyaretlerden daha kutsaldı.
Acı bir gün dahi kapımızı bırakmadı. Yalandan gül bahçesi kurmuşuz da, ağıtlarımızı ona bekçi kılmışız. Avutsun bizi, avutsunda zalimi şah sultan eylesin başımıza.
Kötülük öfkeyi sever,kötülük öfkeyi kendine mazeret sayar.İnsan öfkeleneceğine,o keşiş gibi küsmeli,insan zalimlik karşısında susmalı ki dünya sessizlikten boğulsun.
Şu yeryüzünde en çok, elini eteğini bu dünyadan çekmiş insandan korkacaksın. En çok, kendine bir dünya kuran, kurduğu dünyanın içinde oturan adamdan korkacaksın. Biri kaldırıp alsa onu içinde oturduğu bu dünyadan, işte o zaman taş taş üstünde kalmaz. Dünya yeniden kaynar, bin cevher birbirine girer, girer de bu öfkeyi dindirmek için bin yıl dur durak bilmeden kaynar. Öfkenin yeniden sakinleşmesi için aynı yeryüzü gibi bin yıl bir bulgur kazanı gibi kaynamalı, bakır yeniden bakıra, tunç yeniden tunca, demir yeniden demire ayrılıp soğumalı; ama öfkenin düştüğü yüreğin dinmesi için, öfke dizlerine vurmalı. Öyle dizlerine vurmalı ki, nasıl kumda ot bitmezse, öfkenin düştüğü yerde canlının zuhur etmediğini görmeli insan evladı. Öfke ancak dindiğinde görür, düştüğü yerde hayatın bittiğini, öfke dinmeli ki, insan yeniden merhamet toprağına kavuşmalı.