Herkesin kendisine kendi yaşamının anlamlılığını ispatlama zorunluluğu dayanılmaz bir borçtu ve zamanın akışı bu ispatlama gayretini her geçen gün biraz daha güçleştiriyordu.
Herkesin kendi haklılığına saplantılı biçimde ikna olduğu bir dünyada ayakta durmak ne büyük bir gayret gerektiriyordu. Adım atmak kendi doğruluğunuza saplantılı biçimde inanmakla mümkün. Aksi halde çeşitli doğrular arasında kıpırtısız kalınır ki, en kötüsü de bu. Yanlışlar değil izlenimcilik çürütür insanı.