Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

14 ve 15. Yüzyılda Fransa ve Hollanda’da Yaşam Düşünce ve Sanat Formlarına Dair Bir İnceleme

Ortaçağın Sonbaharı

Johan Huizinga

Ortaçağın Sonbaharı Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağın Sonbaharı sözleri ve alıntılarını, Ortaçağın Sonbaharı kitap alıntılarını, Ortaçağın Sonbaharı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Kibir bütün günahların anasıdır, diğer günahlar tıpkı kökler ve saplar gibi ondan çıkar.”
- " (…) Kibir bütün günahların anasıdır!.. Diğer günahlar tıpkı kökler ve saplar gibi ondan çıkar...”
Sayfa 30 - Alfa kitap
Reklam
İnfazlar ahlaki dersler içeren gösteri oyunlarıydı. Dehşetengiz suçlar karşısında hukuk da gaddarca cezalar icat etmişti. Brüksel'de kundakçılık ve cinayetten hükümlü bir genç, ateşe verilmiş çalı çırpıdan oluşan bir çemberin ortasında bulunan demir bir kazığa, bu kazığın etrafında dönebilecek şekilde zincirle bağlanmıştı. Seyircilere dokunaklı sözlerle hitap ediyordu ve ''yürekleri öyle bir dağladı ki herkes gözyaşına boğuldu ve onun ölümü o zamana dek görülenlerin en iyisi diye yorumlandı.''
Sayfa 12 - Alfa Yayınları
(…) Biçare ruhum bir yol arıyor, şaşkın halde Bir yer ve uygun çıkış bulmak için İçine sıkıştığım bu dar geçitte...
Sayfa 377 - Alfa kitap
Kibir, feodal ve hiyerarşik bir çağın günahı denilebilir belki de.
Sayfa 31
Ortaçağın erotik kavramları içinde iki zıt akım temayüz etmiştir. Gerek adetler gerekse edebiyatta kendini gösteren aşın ahlaksızlık ve namuslu geçinen aşın bir biçimsellik.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Feodal çağda iki aile arasındaki özel bir savaşın, rütbe rekabetinden ve mülkiyet tamahkarlığından başka bariz bir nedeni yoktu. Irksal gurur, intikam açlığı ve sadakat onlann önde gelen ve doğrudan dürtüleriydi. Söz konusu ailevi savaşlara komşunun zenginliğine tamah etmekten başka bir ekonomik temel atfetmek de yersiz olur. Bu minvalde merkezi iktidar pekişip yayıldıkça, önceleri birbirinden aynk olan ailevi kavgalar birleşip toplanarak grupları içine almıştır. Deyim yerindeyse daha büyük topluluklar oluşmuş ve bunlar da kutuplaşmıştır. Bu topluluklar artık dostluk veya düşmanlıklannda şeref, gelenek ve sadakatten başka bir dayanak tanımaz olmuşlardır. Aralarındaki ekonomik farklılıklarsa çoğu zaman yalnızca hükümdarlarla ilişkilerinin bir sonucuydu.
Eşitlik kavramını kilise babalan Cicero ve Senaca'dan almışlardı. Ortaçağın başlarında Büyük Gregory yaklaşan çağ için şöyle demişti: Omnes namque homines natura aequales sumus [Biz insanlar doğamız gereği eşitiz]. Bu söz bir sürü ağız tarafından tekrarlanmış olsa bile fiili bir toplumsal anlama kavuşmamıştır. Sadece bir ahlak yargısı olarak kalmıştır, hepsi o kadar. Ortaçağ insanın gözünde bu yargının anlamı ölümün yaklaşan eşitliğiydi ve bu dünyadaki eşitsizlikler için bir teselli olmaktan uzaktı; olsa olsa bu dünyadaki aldatıcı bir eşitlik ümidi olabilirdi. Ortaçağda eşitlik düşüncesi Latince memento mori [öleceğini hatırla) deyişine çok yakındır.
Şimdi bütün dönemlerin tarihsel kayıtlarına baktığımızda mutluluktan çok talihsizliğin izlerini görüyoruz. Büyük kötülükler tarihin temelini oluşturuyor. Kabaca konuşacak olursak, bütün felaketlere rağmen mutluluk oranının bir dönemden diğerine pek değişmediğini, elimizde fazla delil olmasa bile kabul etmeye eğilimliyiz herhalde. Ancak romantizm çağında olduğu gibi, on beşinci yüzyılda da dünyayı ve hayatı açıkça övmek kötü karşılanırdı. Sadece acıları ve sefaleti görmek, her yerde yozlaşmanın ve yaklaşan sonun işaretlerini bulmak, kısaca yaşanılan çağı kınamak veya hakir görmek moda haline gelmişti.
İnsanlar efendisinin veya fırkasının yolunda kör bir tutkuyla giderken, ortaçağa özgü sarsılmaz adalet duygusu da ifadesini bulmaya çalışıyordu. O çağda insanlar doğrunun kesinkes değişmez ve belli olduğuna inanıyorlardı. Adalet, haksızları her yerde ve sonuna kadar yargılamalıydı. Telafi ve ceza uç noktalarda olmalı ve intikam niteliği taşımalıydı. Temelde pagan karakterde olan bu abartılı adalet ihtiyacı, ilkel barbarlığın Hıristiyan toplum anlayışıyla harmanlanmıştı. Bir yandan kilise itidal ve merhameti telkin ederek bu yolla adli örfleri yumuşatmaya çalışırken; diğer yandan, bu ilkel cezalandırma ihtiyacına günahın dehşeti de eklenince bir ölçüde adalet duygusu kamçılanmış oldu. Tepkisel ve şiddete eğilimli kişiler açısından günah, çoğu zaman düşmanlarının yaptığı şeyin bir başka adıydı. Barbarca dişe diş kana kan anlayışı fanatizmle pekiştirilmişti. Kemikleşmiş güvensizlik hali devlet yetkililerinin en şiddetli eylemlere imza atmasına olanak tanıyordu; suç kavramı düzen ve toplum için bir tehlike olduğu kadar Tann'nın yüceliğine karşı bir hakaret olarak da algılamr hale gelmişti. Böylece ortaçağın sonu tam bir adli zulüm dönemine dönüştü. Suçlunun cezasını hak ettiğinden bir an bile kuşku duyulmadı. Halkın adalet duygusu her zaman en ağır cezalan bile onayladı. Zaman zaman yargıçlar bazen haydutluğa, bazen büyücülüğe, bazen de oğlancılığa karşı ağır cezalar verilmesi yönünde düzenli kampanyalar yürütüyorlardı.
218 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.