Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

5 Cilt Takım

Osmanlı İmparatorluğu Tarihi

Nicolae Jorga

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Otağlar, en eski zamanlardan beri Türklerin tek evleri olmuştu. Soğuk kış günlerinde otağlar herhangi bir çukurda birbirine bitişik olarak kurulurlar ve ağaçtan bir isklelet üzerine keçeden bir kaplama serilirdi.
Sayfa 45 - Yeditepe
Hiçbir ülke, yabancılar için Türkmenistan kadar kapalı bir kutu değildi ve hiçbir ülke yerlilerini bu kadar koruyamaz. Ancak hiçbiri de içinde yaşayan insanların gücünü bu kadar zora koşamaz.
Sayfa 49 - pdf
Reklam
Eğitim alıp Avrupalılaşanları dışında günümüze kadar Türkler, vatan olgusu hakkında hâlâ açık ve etkili bir telakkiye sahip değildirler. Halktan bir Türk, sadece Müslüman olduğunu, ailesi ve mal varlığı; köylü ise sahip olduğu toprakla birlikte Osmanlı hükümdarına ait olduğunu bilir ve “Türk” adını sevmez. Yabancılar bu adı kullandıklarında, buna tıpkı bir Fransız’ın kendisine “Welscher” [İtalyan, Fransız ve İspanyolların topluca adı] veya bir Romen, kendisine “Wallache” [Eflâklı] dendiğinde gösterdiği tepkiyi gösterir ve bunu hakaret sayar.
Efsanelerde anlatıldığına göre, Oğuz Han Kuran’da adı geçen İbrahim Peygamberle aynı dönemde yaşamış. Ancak Oğuz Han’la ilgili tek kaynak, Reşidüddin Fazlullah’ın 13.-14. yüzyıllardan kalma bir eseridir. Doğu’nun şiirsel kahramanlarına özgü bir şekilde tüm Türkistan’ın onun hükümdarlığı altına girdiği anlatılır; gerçekte ise fetih çok yavaş ilerlemiş ve uzun süreli olmamıştı. Bir gün, Oğuz Han’ın mecazi isimler taşıyan altı oğlu, avdan olağandışı bir av ganimeti getirmişlerdi: Bir yay ve üç ok. Bilgin babaları, bunları oğulları arasında bölüştürdü ve oğullardan üçü birer ok, diğer üçü de üçe bölünen yayın birer parçasını aldılar. Oğuz Han, daha sonra son nefesinde, hüküm sürdüğü ülkeyi yine bu örneğe göre dağıttı. Topraklar, şehirler, sürüler, atlar ve mücevherler altı parçaya ayrıldı ve Oğuz Han’ın her oğlu halkın altıda birini aldı. Bunlar daha sonra hüküm sürecek Oğuzların, Selçukluların ve Osmanlıların ataları idi.
Sayfa 52 - pdf
Türklerin, çok eskiye dayanan tarih kaynakları olmadığı gibi, bugüne kadar bulunan en eski kitabe ancak 732 yılına aitti. Bundan neredeyse üç yüzyıl sonra, 1069 yılında Türk dilinin ilk önemli eseri, en saf doğu lehçesi olan Uygurca’da yazıldı: Vambery tarafından keşfedilen ve Kaşgar’da yaşayan bir Türk tarafından kaleme alınmış etnik şiirsel bir eser olan Kutadgu Bilik, yani “Mutluluk Bilgisi” Turan ülkesinde İslâmiyete geçişten önceki yüzyıllarda Tibet’e özgü Peghu yazısı çok kısa zamanda Arapça ile değiştirildi ve günümüze kadar ne yazık ki ulaşamayan yazılar da kullanıldı.
Sayfa 54 - pdf
Baş vergi tahsildarı Halil’in sıkça bahsettiğimiz ve Avusturya ile yapılan görüşmelerde esas alınan tahrir defterinde, Osmanlı’ya tâbi tüm şehirler, kaleler, köyler, araziler, meyve bahçeleri ve tüm insanlar, Moğolların eski ve hassas titizliği ile kayıtlı idi.
Reklam
Mehmed Çelebi’nin ordusuna her gün daha fazla Müslüman ve Hristiyan katıldı. Her yerde kendini yasal ve gerçek sultan olarak kabul ettirmiş olan Mehmed Çelebi, Zağra bölgesinde ilerledi, Filibe’nin surlarını geçti ve Balkanların diğer tarafındaki Sofya Platosu’nda Şehirköy Nehri’nin kenarına karargâhını kurdu. Buradan yola çıkarak Sırbistan’a girdi ve Stefan ile yeğeni Georg’un tazminatlarını kabul etti. Her ikisi de eski anlaşmalarda belirlenen süvari birliklerini Mehmed Çelebi’nin emrine verdiler ve Sandali de birkaç Bosnalı birlik gönderdi. Mehmed Çelebi, Sırp süvari birlikleri ile güçlenmiş olarak Alacahisar ve Kopriyan’dan sonra güneye yöneldi ve 20 yıl önce Sultan I. Murad ve Knez Lazar’ın hayatlarını kaybettikleri Kosova Sahrası’na geldi. Osmanlıların batıdaki tüm komutanları yanında idi: Mora’lı Barak, Tırhalalı Sinan, Arnavutluk’tan Paşa Yiğit, sonra eski Yeniçeri ağası Hasan Ağa’nın oğulları ve Cüneyd’in oğlu Hamza, hatta yaşlı ve tecrübeli Evrenos Bey. Sadece Mihaloğlu Mehmed ve Timurtaş’ın oğlu olan ikinci bir Evrenos, Musa Çelebi’nin zayıf ordusunun yanında kalmışlardı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.