Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Avrupa'da İktidar Mücadelesi

Osmanlı Macar İlişkileri

M. Tayyib Gökbilgin

Osmanlı Macar İlişkileri Gönderileri

Osmanlı Macar İlişkileri kitaplarını, Osmanlı Macar İlişkileri sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Macar İlişkileri yazarlarını, Osmanlı Macar İlişkileri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
17. yüzyılın başlarından itibaren Bocksay Istvan, Bethlen Gabor, Thököly İmre ve Rakoczı Ferenc gibi Macar hürriyet ve istiklal hareketlerinin liderlerinin Osmanlı Devletinin hamiliğini istiklal ve milli varlıklarının teminatı olarak görmeleri iki millet arasındaki yakınlığı daha da arttırmıştır. Avusturya ve Rusya devletlerinin ayrılıkçı Macar mültecilerinin iadeleri isteğine karşın Sultan Abdülmecid'in "Bir Macar'ı, elli bin bin Osmanlı kanı döker yine muhafaza ederim" dediği bilinir.
XVI. yüzyıl sonunda başlayan uzun harpler Macaristan'ı ve Erdel'i harap etmişti. Fakat bunda Osmanlı ve Kırım Hanlığı ordularından ziyade Avusturyalıların ve Rumenlerin tesiri vardı. Çünkü bu harp esnasında Viyana askerî konseyi, Osmanlılara tâbi olan Macaristan'ın ateşe verilmesini, tahrip edilmesini prensip olarak ele almıştı. Birçok tarafsız kimseler de "Alman askerlerinin Türklere karşı harbi, her şeyi mahvetmek olduğunu" tespit etmişler, Avusturyalıların Macarlara karşı duyduğu kin ve nefreti belirtmişlerdi.
Sayfa 158 - Kronik Kitap
Reklam
Safevîler, Keyhüsrevlerin, Dara'ların tahtında âdeta eski İranlılığı temsil ediyorlardı. Tıpkı Osmanlıların Bizans'ın halefi olarak kendilerini Kayser-i Rum saymaları ve eski Bizans İmparatorluğu'nun Osmanlı hanedanı idaresi altında tekrar kurulması telâkkisi gibi...
Sayfa 110 - Kronik Kitap
1532 seferinin Köszeg (Güns) kalesinin muhasarasıyla ve bunun tesliminden sonra da Avusturya memleketlerine akınlar yapılmasıyla neticelendiği, fakat başka önemli diplomatik müzakerelerin vuku bulmadığı malumdur. Avdet esnasında, Ferdinand'ın elçilerine icazet verildiği sırada Ferdinand'a gönderilen name-i hümayunla Beç kralı er meydanına davet olunmuştu. Çasara, yani Şarlken'e gönderilen name-i hümayunda da (Peçevî'nin kefere tarihlerinden diye naklettiği kısım) Kanunî Süleyman şöyle demekte idi ezcümle: "Bu kadar zaman erlik davasın eder merd-i meydanım dersin şimdiye değin kaç keredir ki üzerine geliyorum ve mülküne dilediğim gibi tasarruf ediyorum ne senden ne kardaşından nam ve nişan yok size saltanat ve erlik davası haramdır askerinden belki avratından dahi utanmaz mısın..."
Sayfa 92 - Kronik Kitap
İbrahim Paşa 22 Aralık 1527'deki ilk kabulünde Zapolyai'nin elçisine şöyle demişti: "Efendin Macaristan tacını niçin daha evvel Padişahtan istememiştir? Budin'deki yangının, fakat Kral sarayının muhafazasının manasını efendin anlayamadı mı? Biz, olan bitenden tamamen haberdarız. Gerek Arşidük Ferdinand'ın gerek senin efendinin gerçek
Sayfa 87 - Kronik Kitap
Kanunî Sultan Süleyman'ın Macaristan ve Orta Avrupa siyasetinin plânlanmasında, hiç şüphesiz, en büyük olay ve faktörlerden biri İbrahim Paşa'nın şahsı ve onun uzun bir müddet İmparatorluğun kaderinde söz sahibi olması ve iktidarda bulunması olmuştur. Zekâ ve kabiliyeti genç hükümdar tarafından büyük bir takdir görerek en yüksek iktidar makamına, bütün hiyerarşiyi alt üst ederek, getirilen İbrahim Paşa'nın vatan ve menşei dolayısıyla, Venediklilere ve dolayısıyla Fransız siyasetine temayül gösterdiğini, Habsburgların hegemonyasına ve siyasetine doğuştan karşı olduğunu kabul etmek pek hatalı olmasa gerektir.
Sayfa 76 - Kronik Kitap
Reklam
Yavuz Sultan Selim, seferinden dönüşte bir gece Sadrazam Pîrî Paşa'yı çağırır ve ona, hasbihal esnasında Safevî hükümdarı Şah İsmail'e ne yapmak lâzım geldiğini sorar. Paşa cevap vermez ve nihayet ısrar edince, "Padişahım, açık konuşursam kızmaz mısınız? diye cevap verir ve ondan teminat aldıktan sonra da der ki "Batı devletleri karadan, Rodos Şövalyeleri denizden nüfuzumuzu kırmakta ve menfaatlerimize darbe indirmekte iken Çaldıran firarîsine ehemmiyet vermenize mana veremiyorum." Yavuz Sultan Selim buna şu cevabı vermiştir: "Onlar donanma kuvvetiyle Avrupa'ya hâkim olmuşlardır, sen şu zamana kadar bu hususta bir gayret göstermedin. Mademki mücadeleyi ve savaşı Batıya çevirmek istiyorsun, ben de senden mükemmel bir donanma isterim."
Sayfa 74 - Kronik Kitap
II. Murad'ın bu ikinci saltanatında 1446-1451 seneleri arasındaki zaman, Balkanlar'da hâkimiyetin yeniden kuvvetlendirilmesi devridir. En fazla meşgul olduğu dış mesele Arnavutluk harekâtı olmuştur. Birkaç sene önce Osmanlı sarayından kaçarak memleketindeki mukavemet unsurlarını bir araya getirmeye ve Osmanlı Devleti'nin düşmanları ile işbirliği yapmaya çalışan Castriota İskender Bey ile çetin ve zaman zaman başarılı mücadelelerde bulunan ve bu arada muhtelif Arnavutluk kalelerini ele geçiren Sultan Murad, 1448'de Hunyadi'nin haçlıları ile Kosova ovasında bir defa daha karşılaşmak mevkiinde kaldı. Fakat burada da Varna'da olduğu gibi düşmanı ağır bir mağlubiyet ve hezimete uğratarak Türk tarihine yeni ve parlak bir şahamet sahifesi kaydetti.
Sayfa 56 - Kronik Kitap
Tarihi, siyasî menfaatleri uğruna yahut marazî ideolojileri müdafaa maksadı ile bir yalancı şahit gibi kullanmak, ilmin ve insanlığın haysiyeti namına, çok acı ve faydasız bir şeydir. Fakat bu gibi hareketlerin geçici olduğunu ve her şeye rağmen, tam objektif bir surette tarihî realiteyi arayan ilim adamlarının dünyanın her tarafında bulunduğunu memnuniyetle söyleyelim.
Sayfa 24 - Kronik Kitap
Macar tarihçilerinden Angyal Dâvid, Erdel Beyi Bethlen Gábor hakkında yazdığı bir makalesinde, onun Türkler hakkındaki düşüncesini şu kelimelerle hülâsa ediyor: "Türk beylerinin harpçılığı, bazen ani bir ihtirasla kabaran mağrur sükûnu, debdebeleri, nezaketleri, misafirperverlikleri ve çok realist şarklı zihniyetleri Macar büyükleri arasında, birçokları gibi, onu da çok meclûp etmişti. Eski ırkî sevk-i tabiînin bir tezahürü demek olan bu sempatiyi asırlarca devam eden Hıristiyan kültürü tamamen ortadan kaldırmağa muvaffak olamamıştı. Bethlen, Türkler arasında birçok şey öğrendi; siyaset usulleri tamamen Türklerinkine benziyordu. Türklerin verdikleri sözlere çok kıymet verirdi. Çünkü verdikleri sözü yapmadıkları çok nadirdi. Bu itibarla onlar en emin müttefiklerdi." O, dünyada padişahtan daha iktidar sahibi bir hükümdar bulunmadığına kani idi. Küçük Erdel'in bu emsalsiz askerî devletten ayrı yaşayabileceğini ve kendisini müdafaaya muktedir olamayan, olsa bile, siyasî ve vicdan hürriyetini boğacak olan bir devlete (Avusturya'ya) iltica edebileceğini bir türlü havsalası almıyordu. O, Türklerle bir olarak, Hristiyanlığı ezdiği hakkındaki ithamlara verdiği cevapta "Hristiyanlığın Türkler yüzünden bozulduğuna inanmayınız." diyor ve Hristiyanların kendilerine ne kadar merhametsizce muamele ettiklerini, esir aldıkları zaman bile, nasıl öldürdüklerini tasvir ediyordu.
Sayfa 21 - Kronik Kitap
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.