Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Zihniyet , Siyaset ve Tarih

Şükrü Hanioğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Osmanlı geçmişiyle sürekli bir aşk-nefret ilişkisi yaşayan Türk toplumunun bu alandaki devamlılık-kesinti yaklaşımı süreç içinde ciddi değişimlere uğramıştır. Cumhuriyet sonra sında, ilk olarak Yunanistan'daki Tourkokratia benzeri bir Osmanlı parantezi yaratan Türk resmî ideolojisi, bu "karanlık dönemi" tıpkı Macar, Bulgar ya da Yunan toplumlarının yaptığı gibi tarihinin dışına itmeye çalışmıştır. Bu, genellikle var sayıldığının aksine, bir devr-i sabık (ancien regime) yaratmanın oldukça ötesine giden bir yaklaşımdır. Diğer bir ifadeyle, Türk resmî ideolojisi sadece Cumhuriyet öncesi rejimi eleştirmekle kalmamış, tüm Osmanlı geçmişini Türk tarihinin olağan gelişme sürecini raydan çıkaran karanlık bir çağ olarak mütalaa etmiştir. Bunu sağlamak için, bir yandan Orta Asya ve Anadolu'da Osmanlı öncesi parlak geçmişler yaratılırken, diğer yandan da Osmanlı'dan koparak, ona isyan ederek doğduğu savunulan bir Cumhuriyet kutsanmıştır.
Osmanlı Garbcıları, istikbâlin, Jean-Marie Guyau'nun deyimiy­le, "din yokluğu" içinde kendi materyalizmlerinin idealist rö­tuşlarla düzeltilerek bireyi felsefî anlamda dindar kılan bir din haline geleceğini ümit ediyorlardı.
Reklam
Din ile bilim arasında var olduğu düşünülen "ezelî ve ebedî" çatışmanın insanlık tarihinin ve kendi toplumumuzun te­mel dinamiği olduğu fikri, ondokuzuncu asrın ortalarından beri, Osmanlı/Türk entelektüelleri tarafından hararetle benimsenmiştir.
Müslüman kit­leleri "çağa uydurma" cehdiyle ortaya çıkan Osmanlı entelek­tüellerinin hepsi de bu kitle tarafından "yeni bir din yaratma" suçlamasına maruz bırakılmış ve dolayısıyla yaratabildikleri tesir son derece sınırlı olmuştur.
Türk tarihinde griye yer olmadığının güzel bir örneği...
Beşir Fuad Bey'in bilimsellikle bağdaşmadığı için şiirin bir kenara bırakılmasını tavsiye etmesi. Dr. Şerafeddin'in "beynin işlevlerini kalbe atfede­rek bilimsellikten uzaklaştıklarını" iddia ettiği şairlere karşı başlattığı savaşta hayvanlara dair şiir yazan edebî şahsiyetleri, yapabiliyorlarsa, hasta hayvanları şiirleriyle tedavi etmeye çağırması, bize bugün tuhaf gelen fikirler olmakla birlikte, bir neslin hatırı sayılır sayıda entelektüelinin içselleştirdiği derin bir inancın delilleridir.
Uzun süre savunulan bir fikir olan Türkler'in Avrupa'da yerlerinin olmadığı, "pılıpırtılarıyla" beraber geldikleri yere (Asya'ya) gönderilmeleri gerektiği tezi de bu çerçevede bir dinî mücadele olmanın yanı sıra bilimsel bir gerekliliği icra düşüncesini ihtiva etmeye başlıyordu. Nitekim bizzat Darwin de Türkler'in ırk olarak düşük niteliklere sahip olduğunu düşünüyordu. Benzeri şekilde parçalanan Osmanlı İmparatorluğu'nun Ege ve Akdeniz sahillerine iki çalışkan Akdeniz ırkının, Yunanlılar'ın ve İtalyanlar'ın yerleştirilmeleri önerisinin fikrî arka planında böylesi "bilimsel" tezler yer alıyordu.
Reklam
Kendi modernliğini tek, tartışılmaz ve tartışılması teklif edilemez karakteri nedeniyle kutsayan bir ideolojinin, herkesi tenvîr-tenevvür ilişkisi çerçevesinde kendine benzetme konusundaki ısrarı, bu ideolojinin siyaset üzerindeki zaman zaman tekelciliğe varan kontrolü ile birleşince toplumda gerçek anlamda çoğulculuğa engel olma benzeri neticeler doğuran bir gerginliğe neden olmaktadır.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.