“Ben” doğuştan belli olan bir öz çerçevesinde, kendi doğası neyse, ona sadık kalarak gelişecek
bir varlık değildir. O bir özden çok, bir potansiyeller manzumesidir ve olasılıklardan hangisinin
ne zaman baskın çıkacağı dışsal şartlara göre sürekli değişir.
“Ben” bir uzlaşımcıdır. “Öteki” ile her daim pazarlık halindedir ve bu pazarlık yaşamın her günü
yeniden başlar. Dinmez bir ilişki içerisinde “ben” “öteki”leri, “öteki”ler “ben”i etkiler. Fakat
“öteki”lerden ve “ben”den oluşan toplumda “ben” tek, “ötekiler” sayısızdır. Bu asimetrik ilişkide
“ben”in “öteki”ler ve kendisi üzerindeki etkisi geride kalır. O, doğuşundan itibaren “öteki”nin
gözetiminde, denetiminde ve danışmanlığında serpilir. Her gün yeniden inşa edilen bir kurgu
olan “ben”, büyük oranda “öteki” tarafından belirlenir.
Rimbaud’nun söylediği gibi, “ben, bir ötekidir”.