Hayatımıza tat veren derin zevklerin hakiki yaratıcısı olan insan zekasının halis bir mahsulü olduğu için kitap, tabiattan büsbütün ayrı, ondan daha lezzetli ve ondan daha dinlendiricidir. Kitabımı okuyorum.
''Kafası ne olursa olsun, bir insanın Avrupalı unvanına hak kazanmak için muhakkak sırtında ceketi, ayağında bir pantolonu ve başında şu veya bu biçimde bir şapkası olmak lazım. Bu hazin ve renksiz kıyafet, medeniyetin üniformasıdır.''
Denizin yeşil bir karanlık hüküm süren dibinde biten renkli süngerler ve kıpkızıl mercanlar gibi,ruhun da alt tabakalarında görünmez bir mantığın garip nebatatı dal budak salar.
Paris'te ne yaptım? Hiç! Şimdi hatırası bende akıl almaz bir maceranın keskin tadı gibi kalan en kuvvetli saatlerim, krizantem ve kış gülleri kokusu ve kadın çehreleri renkleriyle dolu neşeli bulvarlarda hedefsiz gezintilerim; Nötre Dame kilisesi eteğinde korkunç, ortaçağa ait gölgeye sığınmış küçük bir sonbahar bahçesindeki hayal ve unutma dakikalanm; bilhassa geceleri evime dönerken, Seine Nehri'nin nhtımları üzerinde tek başıma yaptığım gezintilerdir.
Gecenin karanlıkları içinde seyyah nedir? İnine girmemiş, yolunu şaşırmış ve her an bir düşmanın pençesine av olmak tehlikesine maruz kalmış titrek ve zavallı bir hayvandır. Vagonların çelik şangırtısı veya geminin uskur gürültüsü içinde, esrarengiz bir talih işaretine doğru giden bir yolcu için sahilin her kımıldayan ışığı, yerlerini ve adetlerini değiştirmeye lüzum görmemiş makul insanların mesut bir toplanma noktasıdır. Yolcu o ışıklara baktıkça kendisini siyah rüzgarlar eline düşüren deliliğini düşünür ve uzaklarda bıraktığı ılık bir oda ile dost bir lambayı içi sızlayarak hatırlar.