Yine mescitte iken Hazreti Hasan, Peygamber Efendimiz'in yanına gelmiş, sonra da koşarak kendisini O'nun şefkatli kollarına atmıştı! Resûlullah da (sallallahu aleyhi ve sellem) onu almış koklayıp öpmüştü! Bunu gören bir adam, "Benim on tane çocuğum var; ancak onların hiçbirini öpmedim." demişti. Onun bu sözünü duyan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): "Merhamet göstermeyene, merhamet de edilmez." demiş, "Senin kalbinden merhamet duygusunu Allah (celle celâluhû) çekip almışsa Ben ne yapabilirim ki!"
Efendimiz çoğu defa yapıldığı gibi “olur böyle şeyler” anlayışıyla hareket etmiyor ve aile hususunda her türlü şiddete kapalı olduğunu göstermiş oluyordu
“Apaçık bir çirkinlik yapmadıkları müddetçe kadınların üzerinde hayır tavsiye etmekten başka bir şeye malik olamazsınız. Şayet öylesine bir çirkinlik yaparlarsa yataklarınızı ayırın ve incitmemek kaydıyla onları tedip edin.” Kadına şiddet köküyle kesilmiştir. Bu ifadelerdeki tedibe ihtiyaç durumuna gelmenin zor olduğunu peygambere kadınlarının sınırlarını aştıklarını ve onları dövmek için ruhsat isteyen sahabelerin başvurularından anlıyorum. Toplumsal olarak kadına şiddete bu kadar yatkın bir halkı “peygambere ağlayacak” kadar bu işten kesmişti. Darb ayetini bir ruhsat olarak almak için gayet yatkınlardı. Buna rağmen kendilerini küçük düşürüp konuyu peygambere taşımayı tercih ettiler. Demekki sözü edilen ayet bizlerin anladığından çok daha öte anlamlara geliyor ve hiçbir şekilde “kadına şiddet” olayını desteklemiyor.
Zira problem, insanın olduğu yerde vardır. Şayet insan problemi çözülebilirse her türlü problem çözülme yoluna girmiş demektir. Bunun için insanın muhatap alınması ve duyarlılık adına mesafe alması hedeflenmelidir.
Günümüz toplumunda kadının yerine bakıldığında, henüz o seviyede bir konuma sahip olmadığı görülür. O, şefkat ve merhamet kahramanı olması itibariyle, şayet eğitimde değerlendirilebilseydi, yine ufku açılsa ve gönlü yüksek gaye-i hayallere bağlanabilseydi, bugünkü nesiller çok daha ulvi duygu ve düşüncelerle yetişmiş olurdu. Yine o, selim fıtratıyla erkeğin yardımcısı olsa, bulunduğu yuvada elini işin altına soksaydı, evlerimiz gerçek birer ana ocağı olur, orada cahil, ümmî, bilgisiz, hayatın dışında bırakılmış ve kimsesizliğe terk edilmiş tek fert kalmazdı.