Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet Yesevi'nin Romanı

Pir-i Türkistan

Fatih Duman

En Eski Pir-i Türkistan Gönderileri

En Eski Pir-i Türkistan kitaplarını, en eski Pir-i Türkistan sözleri ve alıntılarını, en eski Pir-i Türkistan yazarlarını, en eski Pir-i Türkistan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
336 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Ahmed Yesevi'nin hayatına bir kitapla da olsa dahil olmak ve ona dair bir şeyler öğrenmek elbette ki şereftir...Kitap bittiğinde size çok şey katmış olacak...Okunmalı kesinlikle..
Pir-i Türkistan
Pir-i TürkistanFatih Duman · Nesil Yayınları · 20131,552 okunma
"Beni her ne eylersen eyle, lakin âşık eyle Allahım. .." Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi
Reklam
'Arslan Babam' dedi elindeki Mushaf'ı Arslan Baba'ya uzatarak. 'Bütün bir gece okudum durdum bu Kuran'ı, tek bir cümlesinde aşkı bulamadım. Lakin bu dervişlerin ağzından aşk kelamı hiç düşmüyor. Ben bilmiyorum ki aşk nedir? Madem ki yoktur Kuran'da aşk, madem ki manasını Kuran vermemiştir; söyle Allah hatırı için, nedir bu aşk?' O an hayreti arşa dayandı Arslan Babanın. Aşkı merak etmiş de Kuran'ı hatmetmişti. Bu ufacık oğlan bunu nasıl akletmişti? Önce aşkı duymuş sonra merakını gönlüne kalbetmişti. Yine de bulamamıştı ya, ona aşkı anlatmanın vakti gelmişti. ' Bak can Ahmedim' dedi ' sen yanlızca Allah'ın kelamı diye Kuran-ı Kerim var sanma. O Allah ki, cihandaki her noktaya kelamını yazmıştır. Aşkı bulamazsın ya hani. Aşkı okumak için gönlüne bakacaksın evlat. Hak Teala aşkı gönül kitabına yazmıştır. Ve gönüller Allah'ındır ' dedi Arslan Baba..
Korkmuyordu zira o biliyordu ki; her nekadar insan içindeki özü, insan olan tarafını, merhameti, şefkati, muhabbeti setretse de insan en nihayetinde bir cennet sakiniydi ve aslı iyi olan kötü olamazdı yalnızca öyle görünürde. Değil mi ki harabelere medfun hazineler vardı, çürümüş bir soğandan gülü utandıran lale doğardı, ceylanın karnındaki habis bir urdan çıkardı misk, cevizin sert kabuğunun içinden leziz bir yemiş çıkardı.
Zaman bazen ölümle hesap ediliyordu. Sevdikleri öldükçe anlıyordu insan zamanın geçip gittiğini yoksa dünya aynı dünyaydı. Herşey olduğu yerde, herkes olduğu kişi idi aslında. Yalnızca ölümün olduğu bir dünyada anlam kazanıyordu yaşamak. Hayat varsa ölüm de olmalıydı. Olmalıydı ki anlamalıydı insan 'bu aleme sahip olmaya değil de şahit olmaya geldiğini. Hayat kısaydı, lakin şükür ki ölüm vardı. Ölüme şükür, ölmeye şükür, Öldüren'e şükür. ...
Oysa ne tuhaftır atlar, horozlar ve hatta kediler köpekler dahi ezanı bekler gibi ayıktılar. Bir insanlar uyuyordu! Gaflet miydi, rahmet miydi uyku?
Reklam
Oysa ne güzel bir tebessümü vardı. Zira tebessüm etmenin dahi sadaka olduğuna itikadı vardı ve verilen sadakanın en ıyı olması icap ederdi. O sebeple belki de öyle güzel tebessüm etti ki....
Çay dervişin meyiydi. İçtiği vakit dem bulurdu onlar. Zira çay dervişlere benzerdi. Gönlü semaver in içinde kaynayan o su gibi dalgalanmadıkça durulmazdı dervişler. Sonra o gönüllerdeki dalga, akıllarına sirayet etmeden dem tutmazlardı.
Zılli bir karanlığın tam ortasında, kimsesiz bir mekânın vustasında; kendisini, mazisini, herşeyini arkasında bırakmış bir garip, bir ağacın önünde el bağlamış, namaza duruyor. Kendi görmüyor ve bilmiyor belki, lakin bu kara gece onunla aydınlanıyor. Semada yıldızlar gıpta ile bakıyor ona. Kuşlar susuyor, rüzgar duruluyor, ağaç yapraklarını tutuyor düşmesin diye. Gecenin en kara vaktinde ve bir sahranin ortasında, bir garip yolcu, en kimsesiz olduğu anda, Kimse'sinin (c.c) huzuruna varıyor.
Neden sonra gözleri dergahin cümle kapısının üzerinde asılı duran mermer levhaya takıldı Ahmed'in. "Allahümme meassabirin. .." "Allah sabredenlerle beraberdir. .." "Demek ki "dedi içinden, "demek ki, ilim yolunda sabır gerektir. Sabrı olmayandan alim, alim olmayanda sabır olmaz. İlme sabır ne de çok yakışır."
Reklam
Anlayamadı Ahmed Yesevi; koskoca Selçuklu hükümdarı Sultân Sencer, şeyhe neden bir mektup yazmıştı? Bilmiyordu henüz Ahmed. Lakin Sultân Sencer alemin sultani iken gönüller sultanı Şeyh Yusuf Hemedani'nin kölesi farz ediyordu kendini. İlim böyle şeydi. Sultân olanı dahi önünde köle ediyordu. Alimin önünde diz kırıyordu cihana diz çöktürenler.
"Ölüm "dedi, "güzel şeydir hakkıyla ölebilene..."
Ve bir ses duyuldu mescidin sanki her yanından : "Derdin ulaştı menziline. Seslerin Sahibi sesini işitti."
Ve Yusuf Hamedani dahi ölüme yürümüştü. Büyük adamlar büyük ölürdü ve büyük adamlar bırakırlardı arkalarında. Alimin ölümü, alemin ölümüydü; illa ki, ardında kalanlar olmasa...
O vakit O'nun verdiğinin bir hikmeti olmalıydı. Hem güzelin elinden kötü is çıkar mıydı? Çıkmazdı elbet. İnsanlar içindi kötü ya da iyi. İsmini insanlar koyuyordu. Lakin Allah veriyordu ya her olanı, o vakit kötü diye bir kelam onun fiiline yakışmazdı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.