"İnsanlığın keşfettiği en zararsız uyusturuculardan birini sat, yirmi yıl yersin. Sigara gibi yılda yüzbin insanı öldüren bir şey sat şövalyelik payesi alırsın."
sonunda şunu farkettim; insanın kendisini suçlu hissetmesi için gerçekten bir şey yapması gerekmiyordu. bu ürkütücü, sürekli, insanın başının etini yiyen sefil sorumluluk duygusuna yalnızca yaşamamız sebep oluyordu.
şarkının anlamını biliyorum (öyle sanıyorum) ama hâlâ bu anlamın ne anlama geldiğini bilmiyorum. belki de anlamı yok. belki anlamı olmasının ya da olmamasının da bir anlamı yok; bu da bir olasılık. her şeyin ille de bir anlamı olacak diye bir şey yok.
Tanrım, ben ne yapıyorum? ne yaptığımı biliyor muyum? bilmiyorum herhalde. galiba ne yaptığımı bilseydim, şu anda kendime bu soruyu soruyor olmazdım. bu karışıklık benim suçum değil, gerçekten değil.
trafik ışıklarının sürekli değişmesini seyrediyorum ve belli bir treni bekliyor ve -büyük bir ihtimalle- gerçekten aptalca bir şey yapmayı düşünüyorum. Anna Karenina gibi mi? hayır. ama batıya da gidebilirim. ellerim titriyor. bir sigara için cinayet işlerim.
İnsanın kendisini suçlu hissetmesi için gerçekten bir şey yapması gerekmiyordu. Bu ürkütücü, sürekli, insanın başının etini yiyen sefil sorumluluk duygusuna yalnızca yaşamımız sebep oluyordu.