İnsanın dudaklarında sözün pınarları hiçbir zaman kurumadı; sözcükler,türküler,çığlıklar sürekli birbirini izler,birbiriyle karşılaşır,çarpışır,birbirine karışır. Dil işlevinin etkinliği aşırılığa,taşkınlığa,tutarsızlığa varacak kadar ileri götürüldü. Sözcükler var,dünyayı anlatır,sözcükler var,insanı; insanın gördüğünü ve hissettiğini,halen varolanı ve önceden varolanı,zamanın ilk dönemlerini,çağın ve anın geçmiş ve geleceğini,istemi,istem dışı olanı,korkuyu ve varolmayana ve varolacak şeylere özlemi dile getirir. Bir zincirin halkaları gibi,ya da birbirinden kopuk,sözcükler yakıp yıkar,sözcükler olacağı önceden bildirirler,hiçbir şey onlara karşı koyamaz. Gerçeğin işlenip oluşturulmasına hepsi de katılırlar. Sözcüklerin tanımladığı nesneler,olaylar,fikirler,canlılıktan yoksun oldukları zaman yok olup gidebilirler ama,kesindir ki,yerlerini yine sözcüklerin devreye sokacağı ve tam evrimlerini yine onların sağlayacağı başka nesneler,başka olaylar,başka fikirler alır.