Nesnelerin yaşadığı an, onları yansıtan zihin tarafından sabitlenir. Ve şekilleri, belirli bir zamanı, diğer zamanların ortasında ölümsüzleştirerek sürdürür.
Kitaplar yalnızlığın eseri ve sessizliğin evladıdırlar. Sessizliğin evlatlarının sözün evlatlarıyla, bir şey söyleme arzusundan, bir suçlamadan, bir yargıdan, yani anlaşılmaz bir fikirden doğan düşüncelerle hiçbir ortak yanı olmamalıdır.
Ta tepede (şatonun çatısında), kesinlikle yalnızdım, ama açık havadaymışım hissi, sağlam sürgülerle garantilenmiş yalnızlığıma harika bir heyecan katıyordu. Bilmediğim bir hazzın arayışı içinde kendimde yaptığım keşif, o sırada benim için iliğime, beynime yapılacak cerrahi bir müdahaleden daha heyecanlı ve korkuluydu. Ölmek üzere olduğumu zannediyordum. Ama ne önemi vardı! Hazla coşmuş olan zihnim, pencereden gördüğüm uzaktaki evrenden daha geniş, daha güçlü olduğunu hissediyordu; oysa normal zamanlarda o evrenin uçsuz bucaksızlığı ve sonsuzluğu içinde geçici bir zerrecik olduğumu düşünüp hüzünlenirdim. O anda, ormanın üzerindeki yuvarlak bulutlar çok uzakta olduğu halde, benim zihnimin daha da öteye gittiğini, ormanın onu dolduramadığını, geriye hâlâ bir boşluk kaldığını hissediyordum.